11 Haziran 2019 Salı

Bir tatil buldum:)))))

Sevgili Günlük :)
Senin de çok iyi bildiğin gibi biz kocamla hiper mega ultra herşey dahil Otel tatili sevmiyoruz :)
Biz gezelim yeni yerler görüp keşfedelim yeni insanlar tanıyıp yeni coğrafyalar görelim modundayız  :)
Fekat,ama,lakin gel gör ki hayat şartları ve işlerin yoğunluğu bizi bu girdaba doğru sürükledi :) Bir yandan eşim iş değiştirdi ve yeni bir şirketle anlaşma yaptı, böylelikle Dünya artık iş yerimiz değil bizi birleştiren gönül bağından ibaret artık bizim için :)
 Ben :) Bir yandan yükümü paylaştığım iş arkadaşımın rahatsızlanıp işi bırakmak zorunda kalması(neyseki şu an gayet iyi) ve her şeye tek başıma yetişmek zorunda kalmam, gazetenin bir tasarımını yapmadım sanırım :) çıkardığımız aylık gazete tarihlerinin çok üst üste gelmesi ve tüm belediye başkanlarının değişmesi, hepsiyle tekrar sözleşmeler anlaşmalar aklımı kaybetmeye ramak kala 'acaba gidip bir otelde 1 hafta ayılar(ayılar gibi yiyemiyorum Allahtan ama çok güzel yatıyorum :))gibi yiyip içip  yatıp hiç bir şey yapmadan uyusak bu yorgunluk geçer mi ?' diye düşünmeye başladık:)
Sonra ben konuya el atıp insan üstü yeteneklerimle :)))) Gereksiz konularda gerçekten çok yetenekliyimdir:))) Hakikaten cennet gibi bir otel buldum :) Her şey çok güzel başladı:) el ele tutuşup vay bee tatile gidiyoruz modundaydık:) Aman efenim bir lady diana, bir marilyn Monroe pozları ile otele giriş yaptım :))))))) Otel devasa, odamız cennetten bir parça, herşey muhteşem tek derdimiz sabah ne giyeyim? sen ne giyeceksin ?, 50 faktör kremi aldın değil mi?:))
 Allah başka dert vermesin :)))) Otel Rus kaynıyor ama sizin bildiğiniz Rus'lardan değil :))))) Bitmiş Rus nesli bitmiiişşş hepsi sarkmış Ey Türk kadını dik dur sen hepsinden güzelsin :)))))))) En çok şaşırdığımız konu şuydu, biz ki doğum yaptıktan sonra 1 ay evden çıkmayız ay bunlar kapmış kundaktaki 10 günlük bebeleri Türkiye'ye tatile gelmişler :) Şezlongdan çok bebek arabası var:)) Bu durum bana hiç normal gelmedi her Rus'un yanında 4 Çocuk Reis Rusya'ya da talimat verdi galiba diye gülüştük:))

ilk 3 gece her şey mükemmel denizi güzel, havuzu güzel, ortam, çalışanlar muhteşem eee ne eksik :)) 3. gün birbirimizin gözünün içine bakmaya başladık :))) 3 gün yetermiş ya her gün aynı şeyi yapıyoruz:) her sabah uyanıp giyinip kahvaltıya inip öğlene kadar denize, öğleden sonra havuza:)demeye başladık ... Bir kere daha anladım ki bu otel tatilleri bize göre değil arkadaş :))

Normal şartlarda şeker bayramını İstanbul'da geçiririz ama hiç o keşmekeşi çekebilecek modda değildik evlendiğimizden beri ilk kez bayramda İstanbul'a gitmedik ve ilk kez Aile yemeğine katılmadık içimiz bir tuhaf olmadı değil...

Sonra bayramda Çeşme Ilıca plajı'na gitmek gibi bir gaflette bulunduk :) Hey gidi Ilıca koskoca Çeşme Sheraton Oteli'nin dibi sanki 2 kamyon tutup Ilıca'ya inşaat amelesi taşımışlar, otelde parası ile rezil olanlara gerçekten çok üzüldüm....

Ayrıca geçen sene plaj işletme hakkı özel bir şirkete verilmiş ve bir dünya şikayet etmiştik 50 TL'ye şezlong mu olur bu pislik nedir mikrop kapacağız diye :) Bu sene belediye devralmış ama keşke almasaymış...

10 gibi plajdaydık normal bir kalabalık vardı tabi ki... Bayram tatil normal diye düşündük ortada şezlong yok,şemsiyemizi koltuklarımızı açtık hadi keyif moduna geçelim derkeeeen bir şey oldu:)))) Hiç anlamadığım bir şey elinde battaniye halı olan teyzeler koşarak üstümüze gelmeye başladılar :)))) bastığımız yerden kendini kuma gömen amcalar çıkmaya başladı :)))) Bana geldiler tabi:))) saat 13.00 oldu ve hadi dedim gidiyoruz. Çünkü denize 5 metre mesafeden denizi göremiyordum :))) Toparlanıp Çeşme merkeze gittik çarşıda gaayet sakin bir şekilde dolaşıp ağaçlar altında bir kafede denize karşı kahvelerimizi yudumlarken 'Ilıca mı?yok yok töbeeee :)'deyip durduk :))) Bizim için çeşme sezonu okullar açıldığı gün başlıyor çünkü :)))
Ertesi gün Foça'ya,sonraki gün Şirince,Kuşadasına, sonra Karaburun'a derkeeen tatil bitti :))
Şu an manik depresif bir halde uyku düzenim alt üst olmuş çalışıyormuş gibi yapıyorum :))))
Bu bayramdan çıkardığım dersler:)
1-Otel tatili bize göre değil
2-Plaja elinde halı ile koşulmaz:)
3-Okullar kapanmadan Ilıca'ya gidilmez:)
4-Nolur Bayramda Ege'ye gelmeyin gidin Antalya Alanya'ya :)
5-Rus'lar artık benim gözümde güzel bir ırk değil,sarkık bir ırk :)))
Not: Ben 50 faktör yağlarla şemsiye altına tünerken Eda Taşpınar yağları ile Fedon gibi yanan kocama yazıklar olsun :))))
Hadi size eski bir Ilıca Fotosu bırakayım :)))

17 Mayıs 2019 Cuma

HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR...

   

 Bazen kendimi o kadar bitkin yorgun halsiz ve incinmiş hissediyorum ki... Aslında ortada olumsuz bir şey yokken sanki dünya başıma yıkılmışcasına üzgün oluyorum. Daha çok geçmişi düşünürken, daha çok oğlumu düşünürken... Nereden nereye geldiğimizi, nasıl bir hayattan nasıl bir hayata geçtiğimizin muhasebesini yaparken şimdiki hayatımızdan ve yaşantımızdan ne tarafa doğru gideceğimizin endişesi bazen beni yoruyor...

Canım oğlum o kadar başarılı, hevesli, öyle büyük hedefleri, hayalleri var ki bazen ona yetememekten korkuyorum.. Her gün yeni bir proje ile karşıma geliyor :) Bu yaz 2 ay çalışıp ağustosta interrail ile 8 ülke gezme planı var:) Önümüzdeki dönem için şimdiden okul onu 3 haftalık Avusturya projesi için seçmiş:) Ayrıca Erasmus ile Portekizden gelen öğretim üyesi onu o kadar başarılı bulmuş ki Üniversiteyi Portekiz'de Erasmus ile okuma şansı olabileceğini bunun için elinden geleni yapabileceğini söylemiş :) Bunu duyduğumda 2 gün ağladım :) İlk İsveç'e gittiğinde dedi ki 'Anne asla translate açmadım biliyor musun hocalar Gökay'ın içinden bir ingilizce hocası çıktı diyorlar' dedi:) Dil konusunda kendini çok geliştirdi hep kendi çabasıyla bu konuda eşiminde hakkını yiyemem onu gerçekten çok iyi bir dil programına yazdırıp ilk fitili o ateşledi :) Gökay öyle güzel çabaladı o kadar hızlı öğrendi ki biz bile anlamadık ne ara bu kadar iyi oldu:)

     Zaman öyle hızlı geçiyor ki... Bebekliği geliyor gözümün önüne... Sanki üstünden yüz yıllar geçmiş... Geçmişe dair tüm anıları o kadar silmişim ki.. Bazen onun bebekliğine dair anıları hatırlayamamak bana gerçekten acı veriyor... Bir sürü fotoğraf, kamera kayıtları, anılar hepsi oradan oraya savrulurken kaybolmuş dağılıp gitmiş...Acılarımı sileceğim diye tutup bütün anılarımı silmişim meğer... Neyse önemli olan onun şu an olmak istediği yerde olması... Önemli olan onun geleceğini sağlam temeller üzerine kurması... Ben onunla ne kadar gurur duysam az çünkü ben hep çocuktum da Gökay hiç çocuk olmadı hep olgundu, hep aklı başında ben onun saçma sapan hareketler yaptığı beni üzdüğü hiç bir dönem hatırlamıyorum ha 8. sınıfta teşekkür aldığı dönem 29,5 gün devamsızlık yapıp neredeyse sınıfta kalıyordu neyse ki direkten döndük:) evet o dönem kalp krizi eşiğine geldim :)))
O istediği ülkeye istediği üniversiteye gitsin istiyorum, kendi hayatını kursun ve bu ülke şartlarında çalışmasın istiyorum. Umurumda değil kimin ne düşündüğü bu ülkede çocukları ziyan ediyorlar emekleri hep boşuna umutları kayıp... O istediği yerde istediği gibi yaşasın hak ettiği yerlere gelsin...          O bir düzen kursun sonrasında 'Bu dünyada kaç gün yaşayacağız' projemizi yerine getireceğiz:)
Buda kocamla benim Erasmus projemiz :))) Bana kalsa evi eşyaları satıp sırt çantası ile düşeceğiz yollara:) Eşim iki gün sonra evimi özledim diye ağlarsan karışmam diyor :)) Amaaan daha kaç gün yaşayacağız deyip düşeceğiz yollara görmediğimiz yerler görüp tatmadığımız şeyler tadacağız:))
 Neden ?Çünkü ben böyle şeylere layığım :))))))
       Ne demiş Cemal Süreya  HAYAT KISA KUŞLAR UÇUYOR...







2 Mayıs 2019 Perşembe

Merhaba, Ben Sevda Bodur :))))

Önüne gelenin yaşam koçu, kişisel gelişim uzmanı olduğu bu günlerde bende Sevda Bodur olmaya karar verdim :)
Kitap yazıp adını da ' Sen Gittin Ya Ben Zaten Güzeldim' koyacağım ☝☺☺
Baştan söyleyeyim bu saçmalama yazısıdır.
Açılışı gayet huzur evinden bildiriyor modunda yazdığım için aranızda 'Sevda normalleşti', 'Sevda Olgunlaştı' tarzında asılsız dedikodular çıkarmışsınız. Hiç hoş değil. Hala Teletabiler gibi evde zıp zıp zıplayan bir kadınım, hala her aksam kocama beni buradan nereye kadar seviyorsun diye
soruyorum :)))))))) Üzülmeyin geri döndüm :)))

Gidişim suskun olmuştu ama dönüşüm muhteşem olacak :p 

Yazmak çok güzel ama başkalarının hayatına  yön vermek adına bilmiş bilmiş ondan bundan cümleler araklayıp üstüne de kurdele takınca kişisel gelişim uzmanı ya da yaşam koçu olmuyorsunuz bilin istedim :))) Bazı sosyal medya hesaplarının bio kısmında kişisel gelişim uzmanı- yaşam koçu ibareleri görmek hakikaten şaşırtıyor beni. Neyin eğitimini aldın, bunca yıl psikoloji okuyan psikolog  ruh hastası mıydı mesela? Sen daha akıllı davranıp kısa yoldan mı oldun ? Olayın ne kuzum? Her boşanan, sevgilisi tarafından terk edilen, işinden ayrılan, parasızlık çeken herkes nirvanaya eriyor da bizim mi haberimiz yok? :) Nasılda hemen hayatın sırrına erip Kutatgu Bilig oluyorsunuz? Hayır böyle olması gereken bir insan varsa o da benim bu fırsatı asla kaçırmış ve başkasına kaptırmış olamam :)))))))))))

Soran olursa Sevda geri döndü dersiniz:))))))))

15 Şubat 2019 Cuma

Öyle uzak, o kadar yabancı...



Tuhaftır uzaklaşmak istedim yazmaktan da paylaşımlardan da ne bileyim daha çok hayatıma odaklanmak istedim daha fazla anı yaşayayım istedim...
Ama içimden hep yazdım yolda yürürken, yemek yaparken,kitap okurken,tv izlerken hep yazdım... Her konuda yazdığım karaladığım bir kaç satırım var hepsi aklımda,kalbimde...

Zaman öyle hızlı ki bazen başımı döndürüyor...
Dönüp bakıyorum İzmir'e yerleşeli 2 yıl olmuş :) Yaşım 35 olmuş :) Tam olarak İzmir Ben, Ben İzmir olmuşuz :) Biraz daha büyümüş yine önceki yıllarda yazdıklarımı beğenmiyor olmuşum :)
Hayatıma güzel güzel insanlar katmışım bazılarından uzaklaşmışım... Oğlum İzmir'e yerleşmiş okula başlamış ve çok mutlu :) Bir insan daha fazla ne ister ki :)

Dün akşam eşime 'çok tuhaf biliyor musun? sanki İzmir'de doğmuşum seni burada tanımışım ve burada var olmuşum gibi hissediyorum' dedim. O da 'Şehir değiştirdiğin için :) Ben de İzmir'e ilk geldiğimde çok özlerim, yalnızlık çekerim sanmıştım ama bir süre sonra burada doğmuşum gibi hissettim' dedi...Haklıydı :)

Evet İzmir'de 2 yılı devirdim...İstanbul'a dair büyük özlemlerim ve hasretlerim yok artık...
İstanbul deyince aklıma karmaşa,keşmekeş,sahip olduğun o koca şehirde mülteci gibi yaşamak geliyor... Oysa ne severdim güzel Boğaz köprüsünü, Çınaraltı kahvesini, İstiklal Caddesini, Kabataş'ı Beşiktaş'ı Eminönü karmaşasını,Mısır Çarşısında kahve kokusuna yürümeyi, Vapurda simitimi martıyla paylaşmayı,Sultanahmet'in huzurunu içime çekmeyi.... Öyle soğudum öyle uzaklaştım ki... Sanki o hayatı yüz yıllar önce yaşamış gibiyim... Sanki çok sürükleyici bir kitap okumuşum da anlattıklarım oradaki kızın hayatıymış gibi...Öyle uzak, o kadar yabancı...







23 Kasım 2017 Perşembe

AŞK'A...


Kocam...

Hayatımın en güzel rengi, en parlak ışığı, en büyük huzuru...
Biz birbirimizi bulana kadar çok uzun,çok dikenli yollardan geçtik...
Çok düştük, çok kanadı dizlerimiz...
Çok kırıldık ve defalarca tuz buz oldu kalbimiz...
Çok yanıldık,çok vazgeçtik,çok insan tanıdık, çok insan sildik...
İkimizin de 'BEN YALNIZ MUTLUYUM' zamanında çarpıştı gözlerimiz ve tekrar çarptı kalplerimiz...
Hani herkesin görüp çok özendiği o mutluluk var ya gökten zembille inmedi bize:)
Çok fazla bedel ödedik ve çok fazla yıprandık bunu hak etmek için...
(Romantizm buraya kadardı tatlı çocuk)

Bildiğin huysuzsun yani, aşırı titiz, dehşet verici derecede düzenlisin ayrıca benden güzel yemek yapman hiç hoş değil... Erkek dediğin azıcık ne nereye konur bilmez, az beceriksiz falan olur,böyle karısı değişik bir yemek yaptığında şaşırır mutlu olur 'aşkım çok güzel olmuş ama içine azıcıkta köri koysan daha lezzetli olurdu'gibi tehlikeli cümleler kurmaz:)))) Bir de zayıfladın falan bu ara, daha bir karizmatik oldun bir havalara girdin bu durumdan da hoşlanmıyorum:))
Ahh ahhh kocamla bana bakıp mutlu mesut hayat yaşadığımı sanan dostlar neler çekiyorum bir bilseniz :)))))

Şimdi gelelim sonuca:) Bir gün incitmedin beni, hep güldürdün yüzümü, her sabah gülen gözlerle baktın yüzüme, bir eş olarak yapılabilecek ne varsa hep fazlasını yaptın, bir sevgili olarak ne kadar severse insan, sen daha fazla sevdin, bir dost nasıl dinlerse dostunun derdini, sen hep dinledin hep huzurlu olan yolu gösterdin... Hiç mi kötü günümüz olmadı? Tabi ki oldu... O zamanlar da bile beni acıtan her keskin köşeni törpüledin, her katı kararını yumuşattın bu bile bir daha aşık olmamı sağladı sana...

Kocamm ben seni o uçaktan inip ilk öptüğüm gün kadar heyecanla ve aşkla seviyorum...

Sevda GENÇ


15 Kasım 2017 Çarşamba

MUTLULUK KALBİMDE DİNGİN BİR SAHİL KASABASI


Fikrimin ince gülü kalbimin şen bülbülü, o gün ki gördüm seni yaktın ah yaktın beni...

Hem bu şarkıyı mırıldanıp hem domates çorbası yapıyordum:) Sarılıp öptü eşim :) O çorbayı içmiş gibi ısındı içim:)

Ah dedim hayat ne güzel şeysin :) Sonra düşünmeye başladım:) Galiba ben bu mutluluğu çok bekledim ve hak ettim :)

Güzel bir instagram sayfasının admini olarak ünlü olan(!)  kuzenim:))) Bana güzel bir alıntı gönderdi :))))(kendisi çok ciddi bir hayranım ve okuyucum olduğu için anmadan geçemedin :P ;))

Çok mutlu gördüğünüz bazı insanlar o mutluluğu tırnakları ile, diz kapaklarını çürüterek, saçlarını dökerek, avuçları yara bere yaratmıştır. Ve artık hiçbir şey o mutluluğa engel olamaz. 

Çünkü onlar seçmiştir

O mutluluk tesadüfen orada değildir.

Evet dedim benim mutluluğum tesadüf değil:)

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü çok içten diledim kalbimde hissettim... Umutsuzluğa asla düşmedim hep nazlı bir çiçek gibi taşıdım o umudu kalbimde... Kimsenin dokunmasına onu incitmesine izin vermedim...

 Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü asla mutsuzum diye etrafa negatif enerji yayıp çevremdekilerin enerjilerini emmedim..

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü kimsenin hiç bir şeyinde hayatında,zenginliğinde,mutluluğunda,yaşantısında asla gözüm olmadı...

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü asla ne kendime acıdım ne de kendimi acındırdım! Hep güçlü sapasağlam bastı ayaklarım,sabahlara kadar ağlayıp şirkete günayyydınnn sesimle inlettiğim çok olmuştur:) Asla kötü anımın lansmanını yapmadım cümle aleme...

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü yaptığım hataları kimseye mal edip günah keçisi aramadım.. Ben o hatayı yapmasam elimdeki kıymetlerin değerini anlayamayacaktım... İyi ki tüm hatalarımı yaptım ve yaptığım hatalara 'ben yaptım' diye sahip çıkıp başım dik durdum..

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü kimseyi rakip, düşman bellemeden, ön yargı ile yaklaşmadan, sürekli empati kurarak tüm iyi niyetimle yaklaştım... Amaaa karşımdaki beni anlayamayıp kendi egolarına yenilerek canımı yakınca da dişe diş göze göz hak edene hakkını verdim :)

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü kalbimi kin ve nefretle beslemedim... Etrafıma çiçek tohumları gibi mutluluk saçmayı kendime düstur edindim...

Ben bu mutluluğu hak ettim çünkü öyle güzel insanlar biriktirdim ki hepsinin duası etrafımda bir hare oluşturdu kötülerin kem gözleri,bir ayna gibi hep bu hareye çarpıp kendilerine döndü..

Hayatınızın kalitesini hayatınızdaki insanların kalitesi belirler der J.Brown...

Eşim hayatıma girdikten sonra ne kıymetli bir hayatım olduğunu anladım :) Kendimi, hayatımı, yaşamayı daha çok sevdim :) Hayata daha güzel bakmayı öğrendim:) Hep bahsettiğim hayat puzzle'ımın kaybolan eksik parçasını buldum :) Meğer o mutluluk içimdeymiş :) Vaktin dolmasını bekliyormuş :) Kalbim bu huzura kavuşunca,içimdeki med cezir bitti...Kalbim dingin ve güneşli bir sahil kasabası artık:)

Kendime Not: Bugün de çok güzelim:) Ve mutluluk bana çok yakışıyor ;)




30 Ekim 2017 Pazartesi

BİR SİNEMA GÜNCESİ


Kışa aylarında en büyük zevkimiz sinema... Benim oldum olası sinema kendime ayırdığım özel zaman dilimi gibidir... O asla benim için lüks değildir... Aylık telefon faturası ödemem ne kadar elzemse, mutfak alışverişi nasıl mutlaka yapılırsa,sinemaya gitmekte o kadar hayatımın parçası gibidir...
Son gittiğim bir kaç filmden bahsedeceğim ilki Jessica Rothe,Israel Beoussard'ın
ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN
     Bu filmin türü gerilim diye geçse de çok gerildiğimi söyleyemeyeceğim :) Tek izlediğim gerilim örneği TESTERE serisidir o da adamın zekasına hayran olduğum içindir fakat sonunda abartarak ortalık kan revan içinde kaldığından artık onuda midem kaldırmıyor... Film sıkıcıydı diyemem ama nerden bakarsan bak vasattı diyebilirim... Yani evde olsam ve izleyecek hiç bir şeyim olmasa vakit geçirmek için onu izleyebilirim...  Son dönem Türk filmleri beni hakikaten hayal kırıklığına uğratmaya başlamıştı.. Artık çok ilgimizi çekmediği sürece Türk Filmine gitmeme kararı almıştık ama öyle bir filme daha gittik ki onu nasıl tasvir edeceğim bilemiyorum:)

AYLA... 
Söylerken bile içim çekiliyor... Eşimin ilk defa ağladığına şahit oldum :) Beni düşünmeyin zaten utanmasam bağırarak ağlayacaktım :))) Bir hikaye bu kadar mı içten işlenir, film kalitesi bu kadar mı Avrupa standartlarının bile üzerinde olur...
Oyuncular bu kadar mı sahici olur... Bu film Oscar'da hiç bir ödül alamazsa artık Oscar ödüllerine olan itimatımı kesinlikle yitirebilirim... Herkesin mutlaka görmesi gereken,gitmesi gereken bir film... Benim için en iyi 10 Türk Filmi sıralamasına adını kazıyarak girdi... Hakikaten uzun zamandır bir filmden bu kadar keyif alarak bu kadar katıla katıla ağlayarak izlememiştim... Ayrıca bir Merilyn Monroe sahnesi vardı ki beni kalbimden vurdu :) Filme ayrı bir değer kattı... Uzun lafın kısası AYLA kurgusu,hikayesi,kalitesi ve oyuncu kadrosu ile gidilmesi görülmesi ve ödüllendirilmesi gereken bir film...

KÖY KÖY İZMİR :)))




                İnsanlarda hep bir geçmişe dönme eğilimi vardır ya bu aralar bize de bu oluyor galiba... Hep bir köy yaşamına özenir olduk... Toprakla uğraşabileceğimiz,bir şeyler ekip kendi emeğimizi toplayabileceğimiz, toprağın yağmur sonrası kokusunu içimize çekebileceğimiz bir ev ne güzel olurdu değil mi :) Biz bu köy gezme işini baya ciddiye aldık :)) Hatta ben abartıp İzmir köylerinin bir listesini çıkardım:)))) Ama bu köyler bu kadar araştırmayı hakikaten hak ediyor:)
Bu hafta Bademler köyüne gittik;


       Bir köy düşünün ki tiyatrosu olsun ama camisi olmasın, üstelik 1930’lardan beri oyunlar sahneleyen tiyatrosunun tüm oyuncuları da köylülerden oluşsun; 76 yıllık bir kütüphanesi olduğu gibi bir de oyuncak müzesi olsun; bakkalında, berberinde Deniz Gezmiş’in, Albert Einstein’ın resimleri, sözleri asılı olsun; ambalaj atıkları ayrıştırılarak toplansın, altyapı sorunu olmasın; herkes okuma yazma bilsin ve hiç kimse suç işlemesin; köylüler kendi aralarında sahne tekniklerini, oyunları tartışsın, edebiyat ve felsefe üzerine konuşsun ama bir yandan da tarlasında ekip, biçsin.
      Gerçekten bu özellikleri çok güzel fakat keşke o köy dokusunu hiç bozulmasaymış... Araya villalar dikilip o köy evi olgusunu ziyan edilmeseymiş... Çoook daha güzel bir köy olurmuş... Köye girerken ne kadar güzelll diye çığlıklar atarken gittikçe artan villa sayılarını görünce burayı da istila etmişler dedim içimden... Umut ediyorum ki kendini bu kadar geliştirmiş sanatçı ruhlu köy insanı bu yozlaşmaya daha fazla izin vermez ve köyün dokusu bozulmaz...Gidin görün efendim kesin tavsiyemdir;)


25 Ekim 2017 Çarşamba

GÜZEL YAZI YAZANIN KALEMİNDEN ÖPERİM:)


Malum bir internet gazetesinde çalışıyorum...
Ve o gazetenin duayen bir ismi var sevgili Mehmet Karabel:) Bir insan bu kadar nazik bu kadar naif olabilir mi? diye düşünüyor insan onunla sohbet ederken... Kendisi bu gazete için büyük bir şans bence... İnsan ilişkileri kuvvetli ve lafını korkusuzca gediğine koyacak kadar da cesaretli yazılarında... Bilmem kaç gazetede genel yayın yönetmenliği yapmış, benim yaşım kadar yazı yazmış bir insanı ne övecek ne de eleştiri yapacak had ve tecrübeye sahip değilim :) Ama onu çok seviyorum öyle alçak gönüllü bir adam ki benim yazımı kendi köşe yazısına taşıyacak kadar ve yazmaya devam etmemi rica edecek kadar da yüce gönüllü:)
Geçenlerde Atatürk ile ilgili bir hikayeyi paylaşmıştı köşe yazısında hikayede Atatürk Latife hanımın yazmış olduğu bir nota yüzünden kalemini öpmüş ve ona duygularını belli etmişti :)  Çok etkilendim 'kalemini öpmek ' deyiminden...
Blog yazmaya başlarken ilk yazımda belirttiğim gibi kimse okusun diye değil... Benim için bir nevi günlük gibi... Yanımda taşıdığım küçük not defterim gibi... İçimden geldiğince duygularımı katarak ve elimden geldiğince insanları sıkmayıp akıcı bir yazı kullanarak yazmaya gayret ediyorum... Çevremde bu konuda beni yüreklendiren ve devam etmemi rica eden çok kişi var... Ayrıca acımasızca eleştiren 2 kız kardeşim var :) Ben kaç yazı sildim onlar yüzünden bir bilseniz :) Herkesle paylaşmıyorum bu yazıları bir çoğu kendi hayatımın parçası çünkü... Denk gelenler okuyorlar sanırım :) arada şaşırılacak kadar okunduğunu fark ediyorum:) Bu beni mutlu ediyor... İlerde belki bir deneme şeklinde sadece buradakileri değil diğer yazdıklarımı da toparlayıp bir kitap yazabilirim... Kitap yazmak için tabi ki 40 fırın ekmeği yemem gerek biliyorum ama en azından çabalıyorum :)
Kötü yazı örnekleri görüyorum bazı bloglarda :) 'İçinden gelerek yazmak' Türkçe'yi katledip aklına gelen her saçma şeyi muhteşem bir hikaye gibi paylaşmak değildir arkadaşlar:) Yerinizde olsam bu yazıları paylaşmadan önce kitap okuyan ve okuduğunu anlayabilecek kapasitede insanlara okutur fikirlerini alırdım :) Zira siz okuduklarınızı pek anlamıyorsunuz kanımca :)))

Sonsöz: Güzel Yazı Yazanın Kaleminden Öperim ;)

23 Ekim 2017 Pazartesi

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA :)



Güzel İzmir :)
Taşı toprağı altın şehir İstanbul'dur ya :) İzmir şehir değil şiirdir :)
İstanbul'u çok özledim... Hafta sonu kardeşim Galata kulesinden fotoğraflar attı içim gitti...
Ki önümüzdeki ay İstanbul'a gelme ihtimalim çok yüksek...
Tüm bu özleme rağmen bana İstanbul mu? İzmir mi? derseniz:) Kesinlikle İzmir derim :)

Öyle güzel ki inci tanesi gibi:) Her gittiğimiz yer ayrı bir güzellik:) Deniz mevsimi hala devam etmesine rağmen biz artık gitmiyoruz denize plaja:)
Buna hava atmak mı dersiniz bilmiyorum ama sıkıldık :) Daha ana arterler yerine köyleri keşfedilmemiş yerleri görmek istiyoruz :)
Bu hafta sonu da öyle yaptık :) İzmir Belediye'lerinin en çok takdir ettiğim özelliği kadınlara kendi emekleri ile kendi paralarını kazanma şansı veriyorlar... Gencecik kızlar, yaşlı teyzeler el emeklerini bu ilçelerin belli yerlerinde kurulan el emeği ve kadın pazarlarında satışa sunuyorlar...
Bahçelerinden topladıkları meyvelerle reçel, kurabiyeler,tatlılar, otlarıyla börekler, şifalı çaylar, ekmekler, el oyaları ile fularlar,masa örtüleri aklınıza gelebilecek el emeği göz nuru ne varsa bu pazarlarda satıyorlar... Böyle böyle güçleniyor İzmir'in kadınları... Köylü, kentli demeden sürekli destek veriliyor... Belediye Başkanları'nın da çoğu kadın... Tıpkı Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar gibi:)

Urla...
Harika manzarası, denize nazır kahvaltısıyla huzur dolu bir yerdir... Öyle güzel yerleri var ki Urla'nın anlatmak için daha çok yazacağım:) Yeni keşiflerimizden birisi de Barbaros Köyü...
Bu köyde her haziran ayında  tarlalardaki ürünleri korumak için kullanılan tarla korkuluklarının festivali yapılıyor. Tarla korkuluğunun yöresel ifadesinin 'Oyuk' olması nedeniyle festival, 'Barbaros Oyuk Festivali' olarak geçiyor. Bu köyde lokantalar yok :) Çatkapı evleri var :) Köy evinin kapısını çalıyorsun ve kendi akşama ne pişirdiyse bir tabağını sembolik bir ücretle seninle paylaşıyor:) Köy evinde köy sofrasında oturup lezzetli yemekleri tadabiliyor, aynı zamanda sıcak köy insanın güzel muhabbetine hasıl oluyorsunuz...

Barbaros Köyü sokaklarında korkuluklar tarla korumanın ötesinde sokak süsü olarak kullanılmış  tüm sokakları çeşitli temaları canlandıran oyuklarla süslenmiş:)
Ayrıca bahçe düzenleme ve en güzel oyuk için bir yarışma yapılıyor festival zamanı:) Bu sene bir çok festivale gitmeme rağmen Oyuk Festivalini görmek nasip olmadı kısmetse seneye ;)
Öyle şirin öyle minicik bir yer ki :) Bence gidilip görülmeye, o samimi insanların 1 tabak yemeklerini paylaşmaya değer...






19 Ekim 2017 Perşembe

TOPLUMSAL'ZAYIFLAMA' YAPTIRIMI

     
  

       Sabah duydum kötü haberi...Güzeller güzeli Özge Şeker yanlış kişiler tarafından 'Tüp Mide Ameliyatı' adı altında kesilip, biçilip hayatından edilmiş... En güzel çağında... Sevdiği insanla hayatını birleştirmeye çeyrek kala... Belki incecik kuğu gibi bir gelin olabilmek umuduyla, belki etrafında gördüğü iyi örneklere özenerek...
       Artık toplum olarak o kadar yozlaştık, o kadar acımasızlaştık ki insanları bu yöntemlere siz itiyorsunuz biliyor musunuz??? Size diyorum size!!! Hiç bir kusur bulamayınca insanlara kilolarıyla saldıran, ayy bu yaz da bu kadar kilo verdim aman da pek fitim diye teşhir fotoğrafları çekip sosyal medyalarda paylaşan, kimseleri beğenmeyen, kimseyi olduğu gibi kusurlarıyla güzel göremeyen, eli yüzü düzgün bir adamla ya da güzel bir kadınla birlikteyse gözlerine inanamayan, bu kiloyla nasıl kabul etti bunu diye onu iyi güzel hiç bir şeye layık göremeyen, kilolu insan 2. sınıf insandır zihniyetinde olan,en çok ben zayıfım, en güzel ben zayıfladım hastalığına kapılan zavallılar sözüm size!!! Daha çocukluk çağında başlıyor zehriniz! Minicik çocuklara 'ötekileştirmeyi' 'etiketlemeyi' öğretiyorsunuz!!! 'o şişman çocuk mu?' ' Ayy o şişko mu?' ' Allahım kıza bak bu kiloyla pesss' ağzınızdan zehir saçıyorsunuz zehir!!!! 'ay kilo mu aldın sen??? 'Ayy zayıfla hemen zayıfla' Siz böyle olmasanız 78 kilo bir kız neden bıçak altına yatsındı ki???
     
            Kime göre fit??? Neye göre şişman??? Ölçüsü nedir??? Bir standardı mı vardır??? Siz beğenmeyince biz güzel olamıyor muyuz???!!!! Ben doğduğumdan beri hiç zayıf olmadım en az balık etli, en fazla morbid obez olarak devam ettim yaşamıma... BEN KİLOLUYKEN DE ÇOK GÜZEL BİR KADINDIM!!! BEN KİLOLUYKEN DE ALIMLI BİR KADINDIM!!! Ama sağlıklı değildim! Hem ruhsal açıdan hem de bedenen sıkıntılar yaşıyordum... Ruhsal olarak çöküntüler yaşadım ve kiloyu bir aşağılama aracı olarak kullananlar tarafından çok fazla incitildim... O sonsuz öz güvenim bile engel olamadı bu yıpranmışlıklara... Beden olarak yaşlı hissediyordum kendimi... Yaşam alanım kısıtlanmış gibi hissediyordum...  Koşup hızlı hareketler yapıca,merdiven çıkınca,uzun yürüyüşler sırasında tıkanıyordum... Siz salıncağa binmek isteyip sığamamanın bile insana ne kadar acı verdiğini bilir misiniz??? :) Bilemezsiniz:) Umarım çocuklarınız da bilmesin... Çok denedim diyet yapmayı... Yapamayınca kendimi 'İSTİKRARSIZ' ilan ettim... Belki psikolojim buna hazır değildi, belki yardım istediğim insanlar beni anlayamadı yeterince motive edemedi bilmiyorum... Ama yapamadım işte... Olmadı... 15 kilo veriyor, sonra bir üzüntü,bir moral bozukluğu 16 kg geri alıyordum... Benim ki obezite değil 'DUYGUSAL AÇLIK'tı... 
      
           Tüm bu üzüntüleri yaşarken bir gün facebookta eski bir arkadaşımın son halini gördüm...İNANAMADIM!!! o kilolu kadının yarısı bile kalmamış tüp mide ameliyatı olup incecik olmuştu ... Nasıl ??? dedim kendi kendime... Yapılabilir mi? Bu kadar sağlıklı olunabilir mi??? E yıllarca bize gösterilen Ozan Orhon nolacak?? Midesi delindi tekrar kilo aldı ölümlerden döndü??? 
       Araştırmalarım başladı.... En ince ayrıntısına kadar, doktorun ameliyat ettiği bir sürü hasta ile iletişime geçerek, en çok ameliyat risklerini araştırarak geçirdim hayatımın uzun bir dönemini... Tehlikeli ve aynı zamanda pahalı bir ameliyattı... Defalarca ameliyatın nasıl yapıldığını bile izledim.. Ameliyat sonrası nasıl beslenmem gerektiğini, nelerin yanlış olduğunu neredeyse ezberledim... Kararımı verdim BEN TÜP MİDE AMELİYATI OLACAĞIM dedim:)

      Ameliyat çok başarılı geçti... Sonraki takip süreci de oldukça sıkıydı... 21 gün sıvı diyeti yaptım :) Dile kolay 21 gün:) Hızla kilo vermeye başladım her ay bir dünya kan tahlili ve ultrason filmi çektiriyordum... Nitekim 45 kilo verdim:) Verdiğim her 10 kiloyu beni aşağılayan kişilere hediye ettim:) 3. yılıma girdim... Çok şükür sağlıklıyım... Hala 6 ayda bir tüm tahlillerimi tekrarlıyorum... 

      Şimdi gelelim tüp mide ölümlerine... Her zaman söylediğim bir şey var önümüzdeki 5 yıl içerisinde her 5 insandan 3'ü tüp mideli olacak... Çünkü bu artık bir hastalık ya da tedavi yöntemi değil bu artık bir 'SEKTÖR'... 2 yıl önce mezun olmuş, tüp mide ameliyatını derslerde okumuş ya da asla uzmanlık alanı olmadığın halde sırf tatlı gelen para uğruna bu ameliyatı yapan DOKTOR adı altında KASAPLAR insanların umutlarını ve paralarını sömürerek canlarına kast ediyorlar!! Bu ameliyatın yapılması için gereken teçhizat bile sadece 11.000 TL iken insanları 4.000 TL'ye ameliyat ederiz biz sizi diye pazarlıklara girişiyorlar... İnsan hayatı onlar için çok önemli değil... Doktor Asistanı adı altındaki PAZARLAMACILARIYLA sosyal medyada, obezite gruplarında ameliyat olmak isteyen hevesli insanları resmen avlamaya çalışıyorlar...Sonuç UZUN YOĞUN BAKIM SÜREÇLERİ, Sonuç ÖLÜM!

     Bu süreci en ince ayrıntısına kadar yaşamış bir tüp mideli olarak rica ediyorum... Bilinçsizce bu yola atmayın kendinizi, 3 kuruş az para vereceğim diye kendi canınıza kast etmeyin... Geride kalanları da kendinizi de felakete sürüklemeyin...

    SonSöz: TÜP MİDE ÖLDÜRMEZ CEHALET ÖLDÜRÜR!

13 Ekim 2017 Cuma

YOLCULUK...




İster vur ister okşa
İster tut ister yolla
İster sev ister zorla
Ben böyleyim...
Radyoda Ayten Alpman'ın güzel sesinden dinleyerek, hatta bağıra çağıra eşlik ederek Bursa'dan izmir yoluna girdik...

Bursa...Bu cümleyi kurmadan geçemeyeceğim Yeşil Bursa sadece camilerdeki çinilerde kalmış... O kadar betonarme öylesine üst üste bir şehir kurmuşlar ki yazık gerçekten çok çok yazık... Tabi ki doğa yapısı bozulmayan yerler de var Mudanya, Tirilye gibi... Ama genel itibariyle şehir merkezi tam bir beton yığını... Gerçi her yerini gördük diyemem Bursa'nın, havaların durumuna göre bir hafta sonu gidip dolu dolu gezmeyi planlıyoruz...
Her şey bir yana tarihi dokusu muhteşem... Ulucami,Yeşil türbe,Osman ve Orhan Gazi türbeleri,Tophane,Koza han, İpek Han,Mudanya,Tirilye inanılmaz etkileyici yerler... Tüm bu güzelliklere rağmen keşke Bursa'nın yeşiline kıymasaydınız diyorum...


Uzun yolculukları çok seviyorum :) Eşimle hayata dair konuşmayı,onun tecrübelerini, maceralarını dinlemek, uzun uzun sohbet etmek... Yeri geldiğinde onu eleştirmek, yeri geldiğinde öz eleştiri yapmak beni gün be gün daha büyütüyor ve daha olgunlaştırıyor... Hayata bakış açımı değiştiriyor... Ben onun penceresinden bakıyorum o da benim penceremden...
Ama asla sıkıcı değil,tam tersi kahkalarla, bazen çocukça, bazen inceden laf sokarak :) bazen derin bir sevgiyle sadece birbirimize bakarak... 

Şarkı bittiğinde uzak yollardan gelmiş gibi hissettim kendimi... Her kilometre biraz daha içime yolculuk gibi geldi bana... 
sonra düşündüm... Her insan kendi gibi olsaydı aslında... kimsenin kimseye bir şeyleri ispat etme çabası olmasaydı... Sevildiğini, toplum tarafından kabul gördüğünü insanların gözüne gözüne sokmasaydı keşke...Bazen paylaşım işini bende abartıp bir frenliyorum :)) Ama benim ki daha çok içime sığdıramadığım mutluluğu dışa vurmak gibi :) Görmemişin kocası olmuş modunda değil :)))))))) Umudunuzu asla kaybetmeyin sizin de yarınız bir yerlerde bekliyor mesajı veren umut veren paylaşımlar...

Uzun zamandır görüşmediğim,sadece sosyal medyada ekli olan insanlar bile bana 'çok seviniyorum mutluluğunu görünce, ne kadar güçlü bir kadınsın, mutluluğu o kadar hak ediyorsun ki idolümsün' diyen insanlar beni öyle mutlu ediyor ki :) Hepsi için ayrı ayrı dua ediyorum... Dilerim Allah herkesin karşısına hak ettiği insanı çıkarır ver herkes evinde yuvasında mutlu olur...

Sıkıntılar yaşamadan, can acımadan kolay olmuyor iyi bir psikolojiye gelmek...Bazı eski paylaşımlarıma ve resimlerime bakıp acımasızca eleştriyorum kendimi... Kim bilir ne yaşadım da bunu paylaşma gereği duydum Allah aşkına diyorum çoğu zaman:))) Hatta o halime kızdığım kendimi ne kadar zavallı ve acınası savaşlara sokmuşum dediğim bile oldu... 

Ama yaşadığım hiç bir şeyden pişman olmadım en kötüsünden bile... Hepsi bir ders verdi hepsi bir değer kattı bana..Şu an ne istediğini bilen kendi ayakları üzerinde sapa sağlam duran, kocasının karşısında bile kuralları ve prensipleri olan,kendini önemseyen ve kendi kıymetini anlayan bir kadın olarak asla acıtasyonlar yapıp 'allahım bütün dertler beni buluyor' ' acılar içinde doğmuşum' 'acıların çocuğu, gözyaşının kadınıyım' modunda hiç olmadım... Acı yaşamadığımdan değil... Acıyı nasıl karşıladığımdan kaynaklıydı bu...

Daldan dala bir yazı içimi döker gibi...İçimden geldiği gibi... Yolumuz uzun yolculuk çetin kara bulutlar karşımızda ama arasında hep bir güneş var... Bana umudun resmini yapabilir misin Abidin? :) Yok yapamam ama çekerim ;)




5 Ekim 2017 Perşembe

Panjuru Hazırladım Bir Penceresi Eksik


Hayat yolu çetin, Hayat yolu engebeli...
Kalbin dikiz aynasından bakmadan ilerlemek zor...
Eskiye dönüp baktığımda tek özlemim çocukluğum umarsız telaşsız bol kahkahalı çocukluğum... Masallardaki 3 dilek hakkını bana verseler mesela, ilk çocukluğumu çocuğuma vermek isterdim...
Pazar sabahları mahalleye gelen dönme dolaptaki kırmızı koltuğu...
Dedemle balık halinden yoğurt kovasına koyup yüzdürdüğümüz balığımı..
Amcamın jole yerine kullandığı limonun saçlarındaki kokusunu :)
Her akşam babamın getirdiği tadelle'nin tadını...
Mahallede tek videosu olan Fatma teyzenin evine Küçük Emrah izlemeye giden annem ve babanemin ıslak mendillerini :)
Ben ölür de gidersem sen bu ellerde ne yaparsın diye yanık yanık türküler söyleyip beni 5 yaşımda hıçkıra hıçkıra ağlatan Dedemi :)
Akşam kapı çaldığında sırasıyla önce dedem, 2 amcam ve son durak babamın sevgi dolu kucaklamalarını...
Cuma günleri balkonda yolunu gözlediğim yengem ve ablamın gelişinden duyduğum heyecanı...
Bol kahkahalı kalabalık bayram sofralarımızı...
Yeni evimize taşındığımızda annemin ben üşümeyeyim diye ellerimi ovuşturup etrafıma sardığı yeşil battaniyeyi...
Ve çocukluğum dediğimde aklıma gelen beni gülümseten, kalbimi sevgiyle dolduran her ne varsa her zerresini oğluma vermek isterdim...
Öyle naif öyle kırılgan ki onun güzel kalbi yaşından büyük 1.82 boyu ile o çok erken büyümek zorunda kalan minicik bir çocuk hala... Benim kalbimin vazgeçilmezi... Hani derler ya insan tahtını yapıyor da bahtını yapamıyor diye... Bende düşlerimde ona bahçeli cennet gibi bir yuva çizdim...
Nereden baksan Panjuru Hazırladım Bir Penceresi Eksik...Ha gayret ;)



HEMŞERİM MEMLEKET NİRE??? BU DÜNYA BENİM MEMLEKET;)

   

             Son günlerde ülkenin gidişatı, eğitim sisteminin yap boz tahtasına dönüşmesi, ülkemde mülteci gibi yaşamam kafamı çevirdiğim her yerde Suriyeli görmek artık iyiden iyiye sinirlerimi bozmaya başladı... 'Nereye gezmeye gitsek? Nereye tatile gitsek?' demeyi bırakıp 'YURT DIŞINDA YAŞABİLİR MİYİZ?' i konuşmaya başladık... Evet yerini, yurdunu, vatanını, sevdiklerini, anılarını geride bırakıp gurbete gitmek çok zor... Ama geleceği düşününce, gidişatı düşününce senin çocuğunun seviyesinden düşük çocukların bile yurt dışında üst düzey eğitim gördüğünü düşününce insan kafasını ellerinin arasına alıp düşünmüyor değil...
           Çok yakın bir arkadaşım yaklaşık 1 ay önce Amsterdam'a yerleşti... Küçük bir kızı var 1 yaşında... Neden diye sormadım :) Nasıl oldu dedim :))) En çok kızım için denemek istedim yoksa gurbetlik zor işler... Biz o kadar itilip kakılmaya alışmışız ki Türkiye'de, burada insanlara yapılan iyi muamele bile zoruma gidiyor neden bizde yok diye sürekli sorguluyorum.. En basiti geçen karşıdan karşıya geçecektim koca yolcu otobüsü durdu bir tuhaf oldum ağlayacaktım...Eşimin şirketi bize 2 ay yaşayabileceğimiz bir ev temin etti... Kaldı 1 ayımız... Malum burada Ağaoğlu yok :) ev bulmak o kadar kolay olmuyor yani...Çünkü her yer yeşillik, her yer yaşam alanı insanlar doğaya tecavüz etmemişler, doğanın izin verdiği kadarına ev yapmışlar... Düşün ki ot, uyuşturucu, içki her şey serbest ama suç oranı diye bir şey yok... Umarım kızım burada daha iyi şartlarda büyür dedi...
             O kadar üzüldüm ki... İnsanları ne hale getirdiler vatanım milletim diye can verenler aman çocuğum kendini kurtarsın telaşına düştü :( Bunu asla vatanını sevmemekle, milliyetçi olmamakla ya da 'istemiyorsanız çekin gidin kardeşim' gibi argo bir yaklaşımla yargılayamazsınız...
             Canım istanbul'um öyle çok seviyorum ki o şehri... Ama her gittiğimde ağlayarak uzaklaşmak istiyorum... Keşke İstanbul'da son 20 yılda gelenler süpürülüp alınsa... Keşke o sakin, o narin, o naif haliyle kalsa İstanbul'um...
            İzmir'de yaşamayı belki de bu yüzden çok seviyorum... İnsanlar o kadar çok sahipleniyor öyle sarıp sarmalıyor ki şehrini... Gururla bahsediyor her yerde büyük harfle yazıyorlar İZMİR'LİYİZ diye :) Otobüse biniyorsun girişinde okullarda tahta üstüne asılan çerçeveler gibi kocaman Türk bayrağı, yanında Atatürk, yanında K. Atatürk imzası :) Alsancak'ta, Kıbrıs Şehitleri'nde müzik yapan çocuklar, Kordon da gitar çalan gençler bir anda bir tuttururlar İzmir Marşı :))) Millet hiç çekinmeden bağıra çağıra söyleyerek eşlik eder... Buraya da geldiler ne yazık ki... Burayı da mahfetmelerine az kaldı... Çok korkuyorum İzmir'de bir gün İstanbul gibi olur diye... Bunca güzelliğe kıyamıyorum çünkü... Burada hayat var, insan nefes aldığını anlıyor... Gecenin köründe kadın birasını fıstığını alıp sahilde keyif yapabiliyor... Benim bile bazen yuh artık dediğim şortlar giyiyor kadınlar ama kimse benim gibi bakıp yuh demiyor:))) Kızlı erkekli deyimi yok burada  :))) Söyleyeni döverler:))) Kız ve erkek öğrencilere ev de veriliyor burada:) Kimse kapılarına kamera takmıyor kim girip çıkıyor diye :) Adım başı bir hayır için lokma dağıtılır burada:))) Yolda olmadık bir yerde durup koşa koşa lokma almışlığımız bile oldu :)))) Öyle lezzetli gelir ki o lokmalar :))) Aslında İzmir üzerine ayrı bir yazı yazmak istiyordum ben :)) O yüzden şimdilik lafımı balla değil Gavur İzmir'le kesiyorum :)))
Hafta sonu Bursa, sonra Eskişehir, sonra Kapadokya, Sonra, Çanakkale sonra Gap turu, sonra Karadeniz :))) Yaza kadar daha çok gidilecek yer var :)))) Ne diyor Barış abim 'Yani anlamadım hemşerim senin esas memleket nireee??? Bu dünya benim memleket ;)

27 Eylül 2017 Çarşamba

#KOCAMADOKUNMA


Son dönemlerin manşet konusu :))))

Aldatmak ve Aldatılmak özellikle kadınların daha sık yaşadığı, erkek adamdır kadın elinin kiridir sen aldırma affet diye kadının duruma alıştırıldığı acınası mefhum...
Nedendir bilinmez böyle durumlarda hep kadından bir özveri bir erdem beklenir... Ya çocuğu uğruna, ya hayat standartlarını kaybetmemek uğruna hep affedilir o erkekler...

Erkekler aldatıldığında asla bu ihtimaller yaşanmaz...
Neden bir erkek bu kadar rahat aldatır hiç düşündünüz mü???
Sünnetinde bile düğün yapılan, göster bakayım amcalara diye akşama kadar pipisi ortalıkta gezen, annesi tarafında ağamsın paşamsın diye yetiştirilen bir dediği ikiletilmeyen erkek kendini dünyanın 7. harikası sanır da ondan :)

Aslında ileride oğullarımızın bir kadına nasıl davranacağını da bizler belirliyoruz.. Hani hep bir kadının canını başka bir kadın yakar derler ya o misal...

Konuya gelince #KOCAMADOKUNMA nedir yaa????

Çocuk mu bu??? çocuğuma dokunma taciz etme der gibi... Koca adamdan bahsediyoruz ey faniler...
Tamam çevremizde kötü niyetli erkekler ve kadınlar olabilir ve hatta bunu alışkanlık haline dahi getirmiş olabilirler... Geçmişte yaşadıkları ruhsal buhranlar, eksik yaşanmışlıklar, sevgisizlikler, aile içi şiddet, belki küçükken uğradığı bir taciz , gereksiz para hırsları, kendi mutsuzluklarını çevrelerine bulaştırma hastalığının pençesinde olanlar var inkar etmiyor ve asla koruyup kollamıyorum...
Ama neden bu konu sadece kadınlara mal ediliyor... Neden herkes o kadınlara tu kaka yaparken bu erkekler 'kadın ayartmış işte' denilip yıkanıp paklanıyor???
Bu adamların gözü dört dönmese, bu duruma oldukça açık bir mideleri ve bünyeleri olmasa kadın ona ne yapabilir ki??? En fazla taciz eder adam açık olup İSTEMEDİĞİNİ söyler ve olay biter...

Günümüzde  'Evli ve Mutsuz' etiketinin altına saklanan o kadar zavallı ve korkak erkek var ki... bunlar birleşse yemin ederim koca bir koloni kurabilirler... Uzaklara dalan nemli gözler için için çekilen sigaralar 'ahhh uzun hikaye'ler...

Aileler de bu konuda sonuna kadar suçlu... Bir an evvel ölmeden torun sevelim mürüvet görelim diye karakteri ve kişiliği oturmadan kendi ayakları üzerinde duramayan çocuklarını acilen evlendirip sonrasinda en acilinden torun beklentisi ile çiftleri birbirlerini tanıma şansı vermeden sırtlarına hayallerinden oluşan sorumluluklar yüklüyorlar....

Sonrasinda evde 'henüz taşıyamayacağı' sorumluluklardan bıkan erkek tüm yükü kadının sırtına yüklediği gibi kendini dışarı atıp farklı insanlarla farklı beklentiler içine giriyor...

Hikâyenin devami malum... Kalbi kırık kadınlar... Ortada kalan çocuklar... Dağılan aileler....

Son Söz: Eğer evlendiğin kadınla bir ömür geçirebilecek kadar sevmiyorsan, evliliğin evcilik oyunu olmadığının farkındalığına henüz erişememişsen, gözün hep dışarıda olacaksa, daha o ergen ruhunu ehlileştiremediysen LÜTFEN!!!
#KADINADOKUNMA






22 Eylül 2017 Cuma

Şeyma Subaşı'ndan geliyor Ünzile kaç koyun ediyor?


           
Günlerdir ben takip etmiyorum tanımıyorum diyen insanların bile sanki bir dünya kupası heyecanı ile takip ettiği muhteşem(!) düğün... En ince ayrıntısıyla, dur durak vermeden, mahrem özel bilmeden binlerce video, resim ve paylaşımlarla önümüze serilen 'kusursuz hayat'... 

          Derdim Şeyma Subaşı değil... Derdim bu tarz kızlara özenerek çalışmadan, okumadan,emek vermeden, alın teri akıtmadan bir anda para şöhret ve zenginliğe kavuşmak uğruna kendilerini babaları yaşında adamların önüne sermiş zavallı genç kızlar...

           Bizler ki kızlarımız okusun cehaletin pençelerinden kurtulsun diye altındaki yatağı satıp çoluk çoğunu okutan bir milletken nasıl buralara geldik???... Kimler bizi buralara sürükledi???

Kulağıma inceden bir Sezen Aksu sesi geliyor...

Yağmuru kim döküyor 
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor...

            Bunca çocuk gelinimiz varken, eğitim sistemimiz hallaç pamuğuna dönmüşken, çocuklarımızın okuması için kolaylıklar sunulacağına önlerine aşmaları gereken dağlar koyuyorken, insanlar gelecek ve ülke gidişatı adına umutlarını yitirmişken kızlarımızın ünzile olmak yerine Şeyma Subaşı olmayı tercih etmeleri çok da şaşırtıcı olmasa gerek... 

Çok acıdır ki bu artık ahlaksızlık, itibarsızlık, gurursuzluk olarak değil genç kızlarımızın karşısında çıkan 'tepmemeleri gereken büyük bir kısmet' olarak lanse edilmektedir... Küçücük kızlar bol paralı rahat yaşamlar uğruna 'sözde modernlik' adı altında bedenlerini, ruhlarını, haysiyet ve şereflerini bu yaşlı ve zengin kurtlara 'kiraya 'vermektedirler... Annesinin babasının koşulsuz sevgisi yerine limitsiz parası olan ve para cahili anneler tarafından büyütülen gayrı meşru çocuklar... Yarının geleceği olarak sayılmaktadır...

Olanlar oldu... Binlerce cümle yazsak, kınım kınım kınasak, ayıplayıp tüüü senin yüzüne desek bunlar değişecek mi? Hayır...

O zaman bize düşen ???

      Biz kızlarımıza kendi ayakları üzerinde durmalarını, hiç bir erkeğin onların 'sahibi' olmalarına izin vermemelerini, önemli olanın para değil onurlu ve ahlaklı bir yaşam olduğunu... Başkalarının göz yaşlarına sebep olmaktansa dik durup arkaya bakmadan gidebilmeyi, rüya gibi bir hayata özenip gururunu bu uğurda yerlere atmak yerine onuru ve gururu ile kendi mesleğini edinmesini... Ne pahasına olursa olsun zengin kocanın peşine düşüp kendini aşağılatmamasını... Önemli olanın Zengin koca değil şerefli, itibarlı ve haysiyetli bir adamla hayatını birleştirip iç huzur ve mutlulukla yaşamanın önemli olduğunu öğreteceğiz…
Sonsöz: Kızlarımız ne Ünzile olsun ne Şeyma Subaşı…  

         


20 Eylül 2017 Çarşamba

ZALIMSIN EYYY ZAMAN:))

   Ne uzun zaman değil mi :) göz aç kapat 1 yıl... Başka bir şehirde, başka bir işte,başka bir adamla,bambaşka bir hayat... İçim öyle dolu ki :) Eskileri okudum biraz :) her sene beğenmez ya insan kendini baktım ve üstüne bir tuğla daha koymuşum dedim :) İlk zayıfladığım zamanlar her gün tartıya çıkıp kilo verdiğimi gördükçe aferin benim kızıma diye bacağıma şaplak atardım :))) Onun gibi bir şey ;)
     Böyle bir duruldum... Kendi içime döndüm... Ne kendimi ne geçmişi sorgulamadım çünkü gereken tüm cevapları bulmadan hiç bir şeye adım atmamıştım... Artık tüm sorularımın cevabı vardı... Rahattım, mutluydum, yaralarım geçmişti, çok seviyor seviliyordum...
     Güven duygusu çok başka bir şey :) Daha önce hiç yemediğin bir meyveyi ilk kez tadar gibi :)))) Önce suratını buruşturup sonra tadının güzel olduğunu anlayınca mutlu olan bebekler gibi :)
       Cesaret :))) Benim aldığım kararları benim yaptıklarımı herkes göze alamazdı... Bunu kendimi övmek için söylemiyorum:) Direkt kendimi överek gelişme bölümünü tamamlamak istiyorum :))))))
Evlilik tuhaf :))) Ama güzel :)) Bu tamamen karşında seni anlayan dinleyen adamla ve karakter yapısı ile ilgili :) Öyle ki hiç bir şey söylemeden yüz mimiklerimden ne demek istediğimi anlayan bir kocam var bu yüzden çok mutluyum:)))
        Korktum mu aslında korkmadım :) Hayatta hiç korkak davranmadım ben... Sadece ayakları yere basan ve inandığım kararlar aldım... Ayrıca bu hayatta Allah'tan başka sahibim olmadı benim... Kocam bile benim sahibim değil ben onun bir parçasıyım o da benim bir parçam... Bir gün koparsak (ki Allah korusun) Yine yıkılmam :) yine devam ederim kaldığım nokta koyduğum yerden... Bu yüzden hiç bir yere sırtımı yaslayarak geçirmedim ben hep çalıştım hep didindim... Bir kadın bana göre ne olursa olsun hangi şartlarda yaşarsa yaşasın asla kendi ekonomik özgürlüğünden vazgeçmemeli mutlaka kendi parasını kazanmalıdır... Ki bir gün rüzgar ters yönden eserse ilk devrilen o olmasın... Hayat bana hep temkinli ve güçlü olmayı öğretti :) Çünkü anne olmak bunu gerektirirdi ;)

O kadar çok konu var ki aklımda kaybolan günlüğüme kavuşmuş kadar mutlu neşeli ve şımarık hissediyorum kendimi...
Yazımı bitirirken hayatttt seviyorum seni valla bak :))))))

BİR ÇİVİ HİKAYESİ

      Yeni evine taşınmıştı kadın... Didine didine tırnakları ile kazıya kazıya oğluşu ve kendine YUVA kurmuştu... Öyle fırtınalardan çıkmıştı ki gücü mecali kalmamıştı... Tüm güvendiklerinden kazık yemiş,en sevdikleri canını acıtmış, elini ver yukarı çekeceğim seni diyenler bile elini çekip onu boşluğa bırakmıştı... Ama onun bir çocuğu vardı ve boşluğa düşmek gibi bir lüksü yoktu... ikince el eşyaları ile birlikte kocaman bir tablo almıştı ruhunu dinlendiren yarısı renkli yarısı siyah beyaz tıpkı hayatı gibi...

Önce ölçtü duvarı sonra kurşun kalemlerle işaretler koydu çaktı çiviyi, tabloyu astı...
Ama tablo öyle ağırdı ki o çiviler onu taşıyamadı düştü...
tekrar ve daha büyük çiviler aldı bu sefer olacak dedi yine ölçtü yine işaretledi yine çaktı kolları acıdı tek başına o tabloyu taşımaktan bu seferde yamuk olmuştu çiviler :)
Sinirlendi hepsine çekiçle vurup düşürdü bir tanesi sabit kaldı ve yamuldu...
aldı tabloyu yatağının yanındaki duvara yasladı... Uzandı baktı baktı baktı ağlayıp uyudu...
Sonra sabah oldu duvardaki çivi hala duruyordu orada düşmemişti...
Akşam evine geldi koltuğuna uzandı gözü takıldı çiviye... Ucundan tutacak kimsem yok diye o çivi orada duruyor dedi ve o çiviyi yalnızlığı bildi...
Zaman geçti kadın yaralarını sarmaya kedini sevip saymaya başladı... Kimsenin cesaret edemediği her merdiveni koşarak çıktı... Merdivenleri çıktıkça karşısına ben çok güzel tablo asarım diyen adamlar çıktı ama şarkıda dediği gibi Kadın çerçeve değil resim arıyordu :) O çiviyi duvara çakmak çerçeveyi oturtmak kolaydı önemli olan içindeki resimdi....
Kadın kendisi ile olan her sorunu çözdükçe çevresinde kimseyle sorunu kalmamaya başladı :)
İyileştikçe her hastalıklı duygusunu daha derinden çözüyor kendini acımasızca eleştirebiliyordu...
Daha iyisi artık yaptığı her kötü hareketi neden yaptığını daha iyi anlıyordu... Hepsi etkiye tepkiydi... Canını acıtanların hep canını acıtmıştı... Zaman geçti... O köprülerin altından çoook sular geçti... İyileşti kadın kendine güveni geldi :) bir gün bir düğüne gitti... Bir adam merhaba dedi... Çokta etkileyici bir giriş değildi aslında :) Bir ilişki ihtimali dahi aklına gelmedi çünkü yanında 2 güzel kadınla gelmişti adam :))) Araya birileri girdi bir şekilde adam ulaştı kadına... Derdini anlattı... Sevgisini anlattı... Yaşadı gördü kadın... Anlattığından da fazlasıydı adam... Birbirlerinin varlığını bilmeden aynı gazetede yıllarca çalışmışlardı :) Yüzlerce ortak arkadaşları vardı :)) Kadının o kadar ağzı yanmıştı ki bir milyon kişiye sorup 100 popüler cevap aldı :p :)))) Herkes 'mükemmel bir insan'dedi o adam için... Bu nedenle bazı şeyler çabuk gelişti... Adam da kadın da ne istediğini açık bir biçimde ifade ediyordu istedikleri ikisinin de aynıydı:) Mutlu huzurlu bir yuva :)

İzmir kadın için dönüm noktasıydı:) hayata en büyük golünü İzmir'de attı kadın... O şehir kendine olan güvenini verdi ona... Hep isteğiydi o şehirde yaşamak :) Oğluyla konuşmuştu biraz para biriktirir İzmir'e taşınırız seneye demişlerdi :)) Şaka gibiydi ama 1 yıl erken gerçekleşecekti bu hayal... Hem de sevdiği ve ona çok kıymet veren bir adamla.. Hızla başladı ailelerle tanışıldı, istenme, yüzükler,evlenme teklifleri havada uçuştu... Bir gün o evi boşaltma zamanı gelmişti... Her şeyini yok pahasına sattı ya da ihtiyacı olanlara verdi... tüm eşya evden çıktı sadece çivi kaldı... Oraya takılı kaldı gözü çok ağladı... Adam geldi sıkı sıkı sarıldı kadına neden ağladığını sordu.. Kadın çiviyi gösterdi o benim yalnızlığım dedi.. Adam tek bir parmak darbesi ile çıkardı o çiviyi yerinden artık değil dedi:) Artık değil...

6 Mart 2016 Pazar

YÜZÜMÜZE BAKMAYA YÜZÜNÜZ OLSUN!

KADIN; 17 yaşında 'BABANA DA YÜK OLMAZSIN' cümlesi ile evlendi.
KADIN; 18 Yaşında anne oldu
KADIN; Varlık içinde kocaman yokluklar yaşadı.
KADIN; Yaşadığı aileden 50 yıl geriden gelen bir ailenin saçma adetleri, anormal kuralları ve acımasız yaptırımlarıyla çocuk mu? Anne mi? Genç kız mı? Kadın mı? Gelin mi? Evli mi? Bilmeden büyüdü.
KADIN; Evlendikten 3 yıl sonra çocuk yaptığı adamın aslında onunla ailesinin vaadettiği mal,mülk,para için evlendiğini ve cok iyi bir insan olduğunu daha iyilerine layık olduğunu öğrendi.
KADIN; Sırf çocuğu mutsuz olmasın diye 7 yıllık evliliğini 24 yaşında bitirdi.
KADIN; Elinde 5 yaşında oğlu, 1 bavul ve 2 yıl nefes almadan, maaşının tümünü yatırıp ödeyeceği bir borçla baba evine geldi.
KADIN; Çocuğu için savaşmaya başladı, bazen en sevdiklerinin bile karşısında dişi kaplan gibi kırdı döktü Parçaladı... Parçalandı, ağır yara aldı...
KADIN; Tek varlığını canını oğlunu ameliyat ettirmek için aylarca araştırma yapıp elinde avucunda ne varsa dökerek, Cerrahpaşayı yol edip koridorlarının her köşesini her kıvrimını ezberledi.
KADIN; işi bilmediği halde başına şef diye getirilen kadına işi öğretti:) Kadın işi öğrendikten sonra diğer kadının ayağını kaydırdı.
KADIN; İşsiz kaldı.
KADIN; Çocuğu hastaneye yattığında 5 kuruşsuzdu.
KADIN; Ameliyat günü 7 yıl hiç elini tutmayan kocasının el ele bir kadınla geldiğini gördü:)
KADIN; Gülümsedi kadına elini uzatıp HOŞGELDİN dedi:) Diğer kadın kafasını diğer tarafa çevirdi:)
KADIN; Para istemiyorum sadece reçetedeki ilaçları al diye yalvardı eski eşine, adam 'ailemin taktığı altınları satarsın'dedi:) Bunu söyleyen adamın ailesi 1 çeyrek takmıştı sünnetinde:) Karısının Alyansını dahi satıp kumar masasına meze yapmış bir adam başka cevap verebilirmiydiki?
KADIN; İş buldu, kimseye muhtaç olmadı, ömrü boyu hiç bir erkeğe para için boyun eğmedi!
KADIN; Kendini yalnızlıga mahkum etti, o artık kadın değil sadece ANNEYDİ!
KADIN;Boşandıktan 6 yıl sonra aşık oldu hemde hayatını sadece kadın tavlamaya harcamış koca bir şirkette yatıp kalkmadığı kadın kalmamış, yalan tek sözü olmuş, mutsuz hayatını cümle aleme deşifre etmiş, kişiliksiz, dedikoducu, Allahtan çok karısından korkan, karısının ruh hastası bir kıskanç olduğunu söylemekten hiç çekinmeyen bir adama.
KADIN; Kendine yaklaşan, nerde görse konuşmaya çalışan,hep bir tuhaf bakan, sürekli mutsuz evliliğini anlatan adamı daha çok dinlemeye başlamıs.
KADIN; Bazen adama üzülmüş, bazen çocuk gibi görmüş, bazen kıskanmış, bazen çok sevmiş...
KADIN; Her insanın mutlaka kalbinde temiz kalan, yalansiz kalan, saf kalan minicikte olsa bir nokta olduğuna inanmış hep.
KADIN; Adama sen kötü bir insan değilsin, istesen iyi temiz bir insan olabilirsin, seni kötülüklere sürükleyen insanlardan uzak durmalısın demiş.
KADIN; Birgün adamın boşanacağını öğrenmiş... Yapma demiş adama ... Ben tek başıma çocuk büyüttüm yapma demiş... Kıyma demiş... Tek suçlu eşin değil sen ona iyi olursan o da sana iyi olur alttan al demiş... Gecelerce günlerce yazmıs adama... Bir sabah kahvaltı hazırla karına onu mutlu edecek şeyler yap ama bunu yapma.... İsteseymiş kadın inanılmaz gaz verebilirmiş! Adam buna öyle müsaitmiş ki...
KADIN; Tüm kalbiyle kendi çocuğu yerine koyduğu minicik kız çocuğunun babasız büyümemesini dilemiş...Adam kararlıyım sadece yanımda ol demiş...
KADIN; Adam boşandığı gün yanına gitmiş sarılmış, geçer demiş, her ihtiyacın olduğunda yanındayım demiş ve hep olmuş...
KADIN; Bazen anne olmuş,bazen abla olmuş,bazen çocuk olmuş,bazen dost olmuş adamın ihtiyaç duyduğu ne varsa hepsi olmuş...
KADIN; Emek vermiş bazen canı yana yana, bazen içini kanata kanata... Tamam demiş artık o iyi bir insan:) Yalan söylemekten vazgeçti:) Eskisi gibi değil onu tek mutlu eden kadınlar kızlar değil:) Artık hayatı paylaşabiliyoruz:) Birlikte gülüp birlikte ağlayabiliyoruz...
KADIN ilk defa kendini bir erkeğin sahiplendiğini, herşeyi ile sevdiğini hissetmiş..
KADIN; Adam işsiz olduğu için onu maddi manevi sırtında taşıdı bir gün bunu ona hissettirmedi. Kendi yemedi ona yedirdi, kendi giymedi ona giydirdi çünkü tüm dünyası sevdiği ve çocuğu olmuştu...
KADIN zor günler geçiriyordu...Yeni bir ev bulmalı çocuğu ile birlikte huzur içinde yaşamalıydı.
KADIN; Bunca sorunun içinde birde sevdiği adamın eski karısı ile uğraşmaktaydi:) Kadın çatır çatır boşadım seni bensiz bir hiçsin modundayken birden başka bir kadının adama değer verdiğini görünce pek kıymetli olmuş saçma sapan hareketlerle, gece gündüz arayarak, aman efendim evlerden kaçarak sabahın körlerinde ayrılacaksinız mesajları atarak eski kocasina sevgisini gösteriyordu:)
KADIN; artık bıktı! Adam artık bıktı! Adam ben seni mutsuz ederim bu manyak peşimi bırakmaz benim dedi.
KADIN; Hayır dedi ben mutsuz olmayacağım çünkü kimseyi mutsuz etmek değil derdim...
KADIN; Adama en çok ihtiyacı olduğu gün adam benim dönmem lazım dedi:)
KADIN; Kimsenin değişemeyecegini, sadece menfaatleri uğruna şekil degiştirebildiğini o gün anladı:) Çünkü bir insan değişmezdi :) Sadece menfaatleri neyi gerektiriyorsa öyle davranırdı:)
KADIN; Vaktiyle adama yalvarmıstı boşanma diye, yapma demişti... Adam eski karısının yarasını sarmak için ölümcül bir yara açarak gitti...
KADIN; İçi çıkana kadar ağladı:) Çünkü herkesin kalbinde az da olsa iyilik vardır sözü midesine oturmuştu:)
KADIN; Kırıldıkça keskinleşti canı yana yana can yakmayı öğrendi...
KADIN; Yaşadiğı aynı acıyı adama yaşattı... Beter olsun dedi...
KADIN ; Bugün olsa asla yapmazdı:) onu buna değer bulmazdı:) gülümseyerek acımakla aşağılamak arası bir bakış atıp geçer giderdi:)
KADIN; Başka bir kadınla saçma bir savaşa girdi:)
KADIN'ın canını yine bir KADIN yakmaya çalışıyordu...
KADIN; önce kabullenmeyi öğrendi,sonra kendini sevmeyi:) Anladı ki herkes hakettiği istediği yerde:)
KADIN; Kendine değer vermeye başladı:) Kadın asla yapamam dediği şeyi yaptı:) Her sabah tartılıp poposuna kocaman bir şaplak attı 'Afferim benim kızıma!':)
KADIN; İçindeki yaralı aldatılmış yıpratılmış kandırılmış gereksiz muamelelere maruz kalmış kız çocuğunu kolundan tuttuğu gibi gerçekler ile yüzleştirip aslında nerde olması gerektiğini gösterdi:)
KADIN; Olması gerektiği yere geldi, olgunlaştı, her hatası kulağında bir küpe oldu:) Yeniden sevdi:) Çok sevildi:) Derin bir nefes çekti aşktan çiçek açtı :) Bahar yeniden geldi topraklarına:) Vaktiyle arkadaşlarının 'Neden onu adam etmeye uğraşıyorsun? Adam olmuşlardan seç' eleştirisini kulaklarını tıkayıp ağlayarak lütfen susun demedi Çünkü adamlık önemliydi :) Çünkü herkes erkek olabilir ama ADAM olamazdi:)

Bu uzun bir hikaye:) Uzun lafın kısası biraz KADIN gibi olun ERKEKLER:) ADAM gibi olamıyorsanız bari KADIN OLUN! :)

YÜZÜMÜZE BAKMAYA YÜZÜNÜZ OLSUN!
KADINLAR GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN


ETİKETLER SADECE İLKOKUL DEFTERLERİNE YAKIŞIR...

     
         Hayat insana öyle şeyler gösterir öyle şeyler yaşatır ki hiç olmam dediğin yerde olur,asla yapmam dediğin herseyi çatır çatır yaparsın! Sen yapmam dersin en sevdiklerinde görürsün... Bu yüzden attığımız her adımda, ettiğimiz her sözde, her nefes alışımızda dahi dikkatli olmalı ve kimsenin durumunu,halini,hayatını. Görüntüsunü kınamamalıyız... Bu şekilde insanların canını yakmak karşıdaki insanın eksikliği değil dalga geçenin acizligidir!
          Hayatının büyük bir bölümünü ŞİŞMAN bir insan olarak geçirmiş, tüp mide ameliyatı olup 45 kilo vermiş ve ideal kilosuna 5 kg kalmış 14 aylık bir oplu olarak tüm şişman şakalarından , şişman insanları dalga gecme aracı olarak kullananlardan, dalga geçenlerden, tuhaf tepkiler verenlerden, ikinci sınıf insan muamelesi yapanlardan tiksiniyorum!!! Ben zayıflamış olabilirim ama inanın şişman insanlardan daha çok tepki veriyorum, daha çok zoruma gidiyor! Lütfen çocuklarımızı yetiştirirken onlara hayatı öğretirken 'şisko' ve benzeri etiketleri o saf beyinlere kazımayalım... Rabbim tüm kilolu arkadaşlarımı yüklerinden kurtarsın inşallah...
Sevgiler...




4 Mart 2016 Cuma

AŞIRMA, TAŞIRMA, BOKUNU ÇIKARMA;)

         Ahhhh sevgili takipçilerim büyük ısrarlarınıza dayanamayıp sahalara döndüm :)))O nasıl istemek o nasıl baskılar :)))) Valla kafam bir milyon bu ara iş harici hiç bir şeyle uğraşamıyorum.... Ama içim doldu taşıyor :) Evet başlıyoruz;)
       Öncelikle herşeyin , her olayın, her acının, her sevginin, her sevincin boku çıkarılmadan paylaşılması taraftarıyım:) çünkü hakikaten samimiyetsiz oluyor :) Hele ki olayın aslını astarını zaten biliyorsanız daha bir gülünç duruma düşürüyor insan kendini:)
           Facebook sayfama bakarken çok sevdiğim bir arkadaşımın çocuğu için yaptığı doğum günü kutlamasının resimlerini gördüm :) Öyle sade öyle naif öylesine sıcaktı ki bayıldım :) Tüm aile toplanıp güzel bir sofra kurmuşlar ailecek yemiş içmişler, küçük normal bir yaş pasta kesmişler çocuklar için balonlar şişirilmiş:)) Çocuklar mutlu aile mutlu herşey çok güzel görünüyor :))) Arkadaşımı bu sebepten tebrik ettim:) Günümüzde daha doğmamış çocuklara bile baby showers partileri yapılıp, doğduktan sonra aman dişi çıktı diye ayrıca parti yapılıp, çocuk yaşına girdiğinde de mekanlar tutup, pankartlar hazırlayıp, özel organizasyon şirketleri ile anlaşıp, düğün pastası modunda kocaman bilmem kaç katlı pastalar yaptırıp, Gelinlikten bozma tuhaf kıyafetler giyip adeta bir nişan kutlaması tadında partiler yaptıran tiplerden TİSKİNİYORUM:))) Yazık günah ne gerek var ki onca gösterişe, o denli şaşaya, o kadar abartıya... Bunca ihtiyaç sahibi insan varken... Hayatı boyunca doğumgünü hiç kutlanmamış çocuklar varken... Uzun lafın kısası herşeyi tadında yaşamak lazım. .. O anın güzelliğinin tadını çıkarmak lazım başkalarının gözüne sokmak değil :)))

Kalp kalp kalp muck muck muck ;)))

16 Şubat 2016 Salı

BENİ BENDEN ALAN ŞEKERPARE KADIN :)))


           Hastayım ben bu hatuna, bir insan bu kadar mı içten demeyeceğim ciğerden bildiğin ciğerden olur yaaa:))) Bir kadında zerre kadar da mı ego olmaz hiç mi elalem ne der diye bir tarafına takmaz:))))
Cık takmaz çünkü onun adı BAŞAK ŞEKERPARE :))))
YENİ EVLENENLERE:)))
Evlenirken yahut ev yenilerken asla özenilmemesi gereken şeyler vol.7654
Şekerpare tic. tur. Amme hizmeti listesi
1 - Ankastre (özellikle gri/metal rengi) her şey!
Arkadaş o beyaz anam babam usülü ocağımın gözünü seveyim. Ruhum tükendi, ömrümün fitili söndü ocak/fırın ovaklamaktan. Hayır dağınık ve leş yemek hazırlayan bir kadın da değilim ki anında iz toz olsun. Ben böyle şey görmedim arkadaş ya!
2 - Beyaz yahut çok açık renk parke/döşeme
Evi ferah göstersin, oh temizlik belli olsun oh maksatlarıyla bu işe girmeyin. Evet evi temiz ve ferah gösterecek elbette, şayet 7 günün 6'sı elinizde viledayla dolanırsanız. Azcık ferahta param olsun ilk işim duvardan duvara halı olacak!
3 - Zebra stor!
Zebra stor dedikleri halt, pencerenizin açısına göre yapılmakta olup, ne yazık ki aynı açıda aynı biçimde kirlenmemekte. Kirlendiğinde ise temizlemesi tam bir işkence olan bu ıvıdık zıvıdıktan uzak durun, bana dua edeceksiniz. Anam babam usülü tül candır.
4- Beyaz parlak mutfak dolapları
Ya biri de çıkıp demedi ki sen 36 yaşında kadınsın, senin neyine gece neon yakmışsın gibi parlayan ananın ak sütü gibi beyaz dolap! Gece 12'yi geçince gazinoya mı dönüşecek sanki ev nedir yani? Ne kafayla yaptım ben bunu? Niye uyarmıyosunuz keranacılar?
He he çok ferah, çok güzel he. Bir ay sonra görürüm sizi. Bembeyaz ev yapmayın arkadaşım. Kırık beyaz da yapmayın bak benden söylemesi. Olm her şey mi omoyla yıkanmamış beyaz kazaktaki ketçap lekesi gibi durur ya, her şey mi?! Ovakla ovakla belim bıkınım tutuldu şerefsizim. Yapmayın etmeyin. Bu tuzağa düşmeyin.
Şimdilik bu kadar,
Topluma hizmetlerim devam edecek.
Yeşil domestoslu sarı bezlerimlen öperim... \o/


HAMİLELERE:)))
(bkz: kadının kadına ettiği/case study)
Kenafir kadın: Kız mı bekliyorsunuz?
Ben: İvit (gülüm gülüm gülmseyerek)
Kenafir Kadın: Belli belli iyice çirkinlemişsiniz. (sırıtarak)
Ben: !!!!!!
Velev ki çirkinim, velev ki sümüğünü atmayacağın hilkat garibesi gibi biri olmuşum 
1- öncelikle oğluna mı alacan sanane nemrudun kızı? 
2- Sonralıkla lan biz toplum olarak ne zaman bu kadar psikopatlaştık? Ne zaman bu kadar gaddar olduk? Kendi de aynı süreçten geçen çoluklu çocuklu bir kadın, bir başka kadına nasıl bunu söyleyebiliyor?
Ha sonra bir de diyorlar ki; ay hamileler sona yaklaştıkça sinirli olur. Ya ne olacağıdı yapraam, sen hamileliği o lohusa takım pijamaları reklamındaki "ne olursa olsun gülümsemeliyim çünkü gebelik bunu gerektirir" şeklinde geçiyor mu sandın? Sanki sinsinati huzurevinin bahçesinde yaşıyoruz... HÖYT.

VE GERİ KALAN HERŞEYE :))))
Reklamlarda "Canöm yarınkö toplatıda şö gömlöğömö göymök östöyörüm" diye göğsünde kolum kadar fışkırık salça lekesi olan bembeyaz gömleği karısının burnuna uzatan adam! Sana ve karına laflar hazırladım sıkı dur!
Ulan deyyus, yumurta kıçına gelene kadar aklın neredeydi? Madem toplantın çok önemli, son geceye mi bırakılır o iş? Kirlilerin içinden tırım tırım gömlek seçilir mi? Manyak mısın, sapık mısın be adam?
Hadi sen öylesin diyelim. Senin karında nasıl bir süper güç var ki, gecenin köründe salça lekesiyle burnuna uzattığın gömleği sabaha lekesiz pırıl pırıl ütülü veriyor? Ne ayaksın kızım sen? Anlat biz de bilelim yani. Bizim bilemediğimiz ne numaran var? Oksijen alıp, karbondioksit değil domestos mu veriyorsun dışarı? Ne iş?
İsyanım var nokta net!

BAŞAK ŞEKERPARE :)))

BENİM MİNİ MİNİ MINNOŞ TÜP MİDEM :)))

     

      İşte benim ilgi alanım:))) Artık kendimi tüp mide ameliyatı olup 45 kg vermiş bir insan gibi değil de daha çok bariatrik cerrahi danışmanı gibi hissetmeye başladım:) Bu işin tabi ki şakası asla hadsizlik etmek istemem ben bir Demet Ella, Başak Şekerpare, Neval Baydemir ya da Didem Yıldırım değilim:)))  Çünkü bu insanlar bizim yaşadığımız ameliyatı yaşadıkları gibi ayrıca mesleki açıdan kendilerini ciddi bir şekilde yetiştirerek gercek manada bu konuda üst seviyelere taşımışlardır. Hepsinin alçak gönüllülüğü ve minnos kalpleri önünde saygıyla eğiliyorum:)))
          Hergün en yakın arkadaşlarımdan bile şu tepkiyi almaya başladım:))) Sevda sen ne oldun? Daha fazla zayıflayacak mısın? Nasıl böyle oldun:))) Hiç üşenmeden bana soru soran ya da bu konudan müzdarip olan insanlara bıkmadan usanmadan yazıyorum... Öncelikle asla hiç kimseye ilk aşamada ameliyat tavsiye etmiyorum. Bu konuda gerekli araştırmaya girmeden, obezite camiyasini takip etmeden sıkıntı ve olumsuzluklarini bilmeden BİR MUCİZE bekleyerek bu işe asla girilmez! Ben ameliyat olmaya karar vermeden neredeyse 1 yılı buldu araştırmalarım... Sanki kısa bir sürede hemen hooop diye ameliyat olmuşum gibi anlatıyorum ama madalyonun arka yüzü hiçte öyle değil... Bir kere açık konuşayım obezite dünyasında Ozan Orhon gibi bir örnek var ki her obezin kabusu:) önce mide kelepçesi taktırdı, mide kelepçesi kaydı tekrar taktırdı midesi delindi son çare olarak tüp mide yaptırdı şu sıra bildiğim kadarıyla sağlıklı... Öğrenen herkesin ilk tepkisi: Sen manyak mısın ?masada kalırsın! Bu nedenle kimseye söylemedim sadece çok yakın iki arkadaşım kuzenim ve kardeşlerim😊 Düşünün ki babam bile bilmiyordu:))) Midemde ülserden kaynaklı bir yara olduğunu ve bu konuda en iyi doktoru izmirde bulduğum yalanını söyledim ona :p:)))) Ne yapayım öldürür beni yine göndermezdi:)))) Annecim:))) Hayatta gelmem senle bir daha konuşmam dedi:))) Sonrası mı uçak kalkarken dua ediyordu eli elimde:))) Bu ameliyatı saklamamın kimseye anlatmayışımın nedeni insanlardaki önyargıdır! İnsanlar başkalarının hayatları hakkında önyargılar savurmaya bayılır:))) Oysa bir bok bilmezler! Senin geçtiğin yolları düştüğün yerleri bilmezler varsa yoksa kendi acıları derindir ve kendi hayatları önemlidir:)
          Konunun özüne gelirsek bu kolay bir operasyon değil işinin ehli olan ellerde yapılmalı... Günümüzde obezite cerrahisi öyle bir hal aldı ki iki tüp mide ameliyatı yapan süper cerrah, 3 hastaya yol gösteren bariatrik cerrahi danışmanı oldu. Tek amaçları iki kuruş para için insan hayatını hiçe sayıp kasap gibi kesip biçmek! Ben bu konuda ciddi manada şanslıydım çünkü doktorum yakın bir arkadaşımı, abisini ve kuzenini ameliyat etti arka arkaya ve inanılmaz sonuçlar aldılar:))) Bunlar benim gözümün önünde olmasa idi bu kadar cesaretli olamayabilirdim.... Bu konuyla ilgili çok net bir tespitim var ki AMELİYAT HİÇ BİR ŞEY KURALLARA UYMAK HERŞEY... Kendimi hiç bir zaman ameliyat olmuş gibi hissetmedim:) Hemde ilk günden itibaren :) Ne ağrı ne sızı ne de bir sıkıntı:) Sadece ilk ameliyattan çıkınca narkoz etkisi biraz bulantım oldu ve anında müdahale ettiler:)  Tam 21 gün sıvı diyeti yaptım:)) Ki ameliyat öncesi de bir 4 gün sıvı diyeti yapmıştım nerden baksanız bir ay boyunca ağzıma katı bir şey girmedi:))) Bu durumdan şikayetçi miydim? Asla:))) Çünkü asla acıkmıyordum:) sadece vücudumu susuz ve vitaminsiz bırakmamaya çalışıyordum:) Sağolsun annecim az kemik suyu içirmedi bana:)) Hakkı ödenmez meninam o benim:) İlk aylar hızla kilo kaybetmeye başliyor insan, resmen başın dönüyor:))) Gece yatıp sabah kalkıyorsun 1 kg vermişsin:)))) Her sabah kızkardeşlerime tartı fotoğrafı atıyordum:))) kızlarrr ablanız 2 li rakamlara indi:))) Kızlar rejim üzeri sizi üzmek istemem ama artık 80 kg yum:))) Süpriiiiizzz sanırım 70'i gördüm:))))) Sağolsun iki kızkardeşimde küfürleri ile motive ediyordu beni her sabah:))) Abla defol git açlıktan ölüyorum midem sırtıma yapıştı hala kilo veremiyorum der güzel yürek soğutucu 3 küfür eder telefonu kapatırdı:)))) Bu işin esprili yanı:))) Ama ailemin annemin kardeşlerimin kuzenlerimin iş arkadaşlarımın desteğini iliklerime kadar hissettim diyebilirim:) Geçtiğimiz ay 1. Yılımı doldurdum:) Benim minnak midem 1 yaşında :))) benim ikinci doğum günüm oldu 12 ocak:)))
Hiç mi kötü yönü yok bu ameliyatın:) var kesinlikle :))) Bir kere misafirliğe gittiginde önüne çeşit çeşit yemekler konuyor ve sen hepsinden 1'er çatal alsan dahi patlayacak gibi oluyorsun:))) Herkes bana nasıl duruyorsun canın istemiyor mu? Diyor:))) Ve onlara tek cevabım arkadaş ben midemi aldırdım nefsimi değil :)))Tabi ki benimde çok canım istiyor :))) Tabi ki hala tatlı diye ölüyorum :)))) Yemiyor muyum? Tabi ki yiyorum:))) ama çok dikkatli bir şekilde; )
          Her güzel şeyin bir bedeli vardır bu güzelliğe ulaşmanında bazı konforsuz yanları var:)))
1-Katı sıvı kuralı asla değişmezim:) Kahvaltı yaparken yemekle çay içmem yasak:) ya da yemek arasında su içmek:) Eğer su içmek istiyorsam yemekten 45 dk önce ya da 45 dk sonra içiyorum :) Zevkle kahvaltımı yapıp üstüne keyif çayı içiyorum; )
2-  Kola, gazoz, soda dahil gazlı her türlü içecek yasak! Çünkü bunların mide büyütmek gibi bir özellikleri var... İlk zamanlar canım çok kola istiyordu böyle yazın yeni kola şişesini açıp tepeme dikip içesim geliyordu:))))) Yapmadım:) hatta tadını unuttum :))) canımda istemiyor artık ;)
3-Pilav,makarna,hamur işi istersem çok canım çekerse yiyorum:) Hatta yeyince rahatsız oluyorum ağır geliyor bana...Ama yeni tüp mideliler maşallah 1 aylıkken ne zaman börek yiyebilirimin hesabını yapıyorlar ağzım açık izliyorum...
4-Çikolata,yüksek kalorili tatlılar,alkol, ıcetea gibi gizli şekeri tavan seviyesindeki içecekler yasak :) Özel günlerde çok canım tatlı isterse dozunu aşmadan yiyorum. Ben ya ben çikolatadan vazgeçtiysem herkes geçer:))) Ha yemiyor muyum tabi ki yiyorum:) Ama ben bunu 45 kg verdiksen sonra yapıyorum ameliyattan 3 gün sonra değil...

5-Ben kendimi ciddi manada kilo vermek konusunda iradesiz bir insan olarak bilirdim :) 3. gün hevesim kaçar yapamıyorum deyip sinirden daha çok yerdim :) Ben meğer iradesiz bir insan değilmişim :) Bilinçsiz bir insanmışım :) Bu ameliyat mucize değil arkadaşlar benimle aynı zamanda ameliyat olup şu gün eski kilosuna dönmüş insanlar tanıyorum ya da eski doktorunu suçlayıp benim operasyonum iyi olmadı ben iyi kilo veremedim diye revizyon ameliyatı olanlar var... Allah korusun kimseyi Allah bu yüklerle sınamasın... Emin olun çok zor 'tutsaydın boğazını' yargılarınızı lütfen kendinize saklayın!

6-En kötü yanları vücut sarkmaları ve saç dökülmeleri.... Çok şükür ikisi de başıma gelmedi... Ciddi kilolar verdikten sonra estetik olan arkadaşlarım var Allah bu konuda da yüzüme baktı diyebilirim:) Özellikle iç bacak,göğüs ve kol altları konusunda bu sarkmalara maruz kalabilirsiniz. Spor en iyi kurtarıcıdır fakat belli bir kilonun üzerindeki arkadaşlarımı ne yazık ki spor da kurtaramıyor... Ben protein seviyemi hep belli bir seviyede tuttum,vitamin kullandım bir dönem bunlar çok iyi geldi bana bir maşallah alırım ;)) Saç dökülmesine gelince onun içinde ayrıca şükrediyorum saçlarının önleri ciddi açılan kellik problemi yaşayan çok bayan arkadaşlar gördüm obezite gruplarında... Benimde ilk ve çok hızlı kilo verdiğim dönem saçlarım hızla dökülmeye başladı avuç avuç saç gidiyordu benden ağlayasım geliyordu ama çok şükür bu durum uzun sürmedi hemen toparlandı eskisinden daha sağlıklı diyebilirim... Özel bir üründe kullanmıyorum... Normal şampuan saç kremi bazen belli markaların yağları bakım şeysi olsun diye:)))

Daha o kadar çok ayrıntı var ki anlatamam:) İlk yıl şımarıklık yılı olarak görüyorum ve asla şımarmıyorum:) Evet insanların gösterdikleri tepkiler çok hoş:) Evet beni tanımamaları beni inanılmaz mutlu ediyor, Evet Gökay'ın oğlum olduğu konusuna insanları inandıramıyorum :))) Tüm bunlara rağmen şımarmıyorum... Bu konu ile ilgili arkadaşlarımla paylaşmak üzere videolar çekmek istiyorum fakat bunun için henüz erken olduğunu düşünüyorum bana göre bu kilomu korumaya devam ettirmeli bunu hayat alışkanlığı haline getirmeliyim... Asıl başarı budur benim gözümde... bu yüzden şimdiden ahkam kesmeyip 2. yılımın şerefine video ile taçlandıracağım:))) Bu arada hamileliğimi bir Ebru Şallı havasında geçirmek zorundayım :))) Aşırı sağlıklı beslenip sürekli spor yapmak zorundayım:)) Huuuh huuuuh huuuuuh evveeeeet güzzeeeelllll:) Sıkın bayanlar karınınızı sıkın:)))))

kalp kalp kalp muck muck mcuk