30 Ekim 2017 Pazartesi
BİR SİNEMA GÜNCESİ
Kışa aylarında en büyük zevkimiz sinema... Benim oldum olası sinema kendime ayırdığım özel zaman dilimi gibidir... O asla benim için lüks değildir... Aylık telefon faturası ödemem ne kadar elzemse, mutfak alışverişi nasıl mutlaka yapılırsa,sinemaya gitmekte o kadar hayatımın parçası gibidir...
Son gittiğim bir kaç filmden bahsedeceğim ilki Jessica Rothe,Israel Beoussard'ın
ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN
Bu filmin türü gerilim diye geçse de çok gerildiğimi söyleyemeyeceğim :) Tek izlediğim gerilim örneği TESTERE serisidir o da adamın zekasına hayran olduğum içindir fakat sonunda abartarak ortalık kan revan içinde kaldığından artık onuda midem kaldırmıyor... Film sıkıcıydı diyemem ama nerden bakarsan bak vasattı diyebilirim... Yani evde olsam ve izleyecek hiç bir şeyim olmasa vakit geçirmek için onu izleyebilirim... Son dönem Türk filmleri beni hakikaten hayal kırıklığına uğratmaya başlamıştı.. Artık çok ilgimizi çekmediği sürece Türk Filmine gitmeme kararı almıştık ama öyle bir filme daha gittik ki onu nasıl tasvir edeceğim bilemiyorum:)
AYLA...
Söylerken bile içim çekiliyor... Eşimin ilk defa ağladığına şahit oldum :) Beni düşünmeyin zaten utanmasam bağırarak ağlayacaktım :))) Bir hikaye bu kadar mı içten işlenir, film kalitesi bu kadar mı Avrupa standartlarının bile üzerinde olur...
Oyuncular bu kadar mı sahici olur... Bu film Oscar'da hiç bir ödül alamazsa artık Oscar ödüllerine olan itimatımı kesinlikle yitirebilirim... Herkesin mutlaka görmesi gereken,gitmesi gereken bir film... Benim için en iyi 10 Türk Filmi sıralamasına adını kazıyarak girdi... Hakikaten uzun zamandır bir filmden bu kadar keyif alarak bu kadar katıla katıla ağlayarak izlememiştim... Ayrıca bir Merilyn Monroe sahnesi vardı ki beni kalbimden vurdu :) Filme ayrı bir değer kattı... Uzun lafın kısası AYLA kurgusu,hikayesi,kalitesi ve oyuncu kadrosu ile gidilmesi görülmesi ve ödüllendirilmesi gereken bir film...
KÖY KÖY İZMİR :)))
İnsanlarda hep bir geçmişe dönme eğilimi vardır ya bu aralar bize de bu oluyor galiba... Hep bir köy yaşamına özenir olduk... Toprakla uğraşabileceğimiz,bir şeyler ekip kendi emeğimizi toplayabileceğimiz, toprağın yağmur sonrası kokusunu içimize çekebileceğimiz bir ev ne güzel olurdu değil mi :) Biz bu köy gezme işini baya ciddiye aldık :)) Hatta ben abartıp İzmir köylerinin bir listesini çıkardım:)))) Ama bu köyler bu kadar araştırmayı hakikaten hak ediyor:)
Bu hafta Bademler köyüne gittik;
Bir köy
düşünün ki tiyatrosu olsun ama camisi olmasın, üstelik 1930’lardan beri oyunlar
sahneleyen tiyatrosunun tüm oyuncuları da köylülerden oluşsun; 76 yıllık bir
kütüphanesi olduğu gibi bir de oyuncak müzesi olsun; bakkalında, berberinde
Deniz Gezmiş’in, Albert Einstein’ın resimleri, sözleri asılı olsun; ambalaj
atıkları ayrıştırılarak toplansın, altyapı sorunu olmasın; herkes okuma yazma
bilsin ve hiç kimse suç işlemesin; köylüler kendi aralarında sahne
tekniklerini, oyunları tartışsın, edebiyat ve felsefe üzerine konuşsun ama bir
yandan da tarlasında ekip, biçsin.
Gerçekten bu özellikleri çok güzel fakat keşke o köy dokusunu hiç bozulmasaymış... Araya villalar dikilip o köy evi olgusunu ziyan edilmeseymiş... Çoook daha güzel bir köy olurmuş... Köye girerken ne kadar güzelll diye çığlıklar atarken gittikçe artan villa sayılarını görünce burayı da istila etmişler dedim içimden... Umut ediyorum ki kendini bu kadar geliştirmiş sanatçı ruhlu köy insanı bu yozlaşmaya daha fazla izin vermez ve köyün dokusu bozulmaz...Gidin görün efendim kesin tavsiyemdir;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)