30 Ekim 2017 Pazartesi
BİR SİNEMA GÜNCESİ
Kışa aylarında en büyük zevkimiz sinema... Benim oldum olası sinema kendime ayırdığım özel zaman dilimi gibidir... O asla benim için lüks değildir... Aylık telefon faturası ödemem ne kadar elzemse, mutfak alışverişi nasıl mutlaka yapılırsa,sinemaya gitmekte o kadar hayatımın parçası gibidir...
Son gittiğim bir kaç filmden bahsedeceğim ilki Jessica Rothe,Israel Beoussard'ın
ÖLÜM GÜNÜN KUTLU OLSUN
Bu filmin türü gerilim diye geçse de çok gerildiğimi söyleyemeyeceğim :) Tek izlediğim gerilim örneği TESTERE serisidir o da adamın zekasına hayran olduğum içindir fakat sonunda abartarak ortalık kan revan içinde kaldığından artık onuda midem kaldırmıyor... Film sıkıcıydı diyemem ama nerden bakarsan bak vasattı diyebilirim... Yani evde olsam ve izleyecek hiç bir şeyim olmasa vakit geçirmek için onu izleyebilirim... Son dönem Türk filmleri beni hakikaten hayal kırıklığına uğratmaya başlamıştı.. Artık çok ilgimizi çekmediği sürece Türk Filmine gitmeme kararı almıştık ama öyle bir filme daha gittik ki onu nasıl tasvir edeceğim bilemiyorum:)
AYLA...
Söylerken bile içim çekiliyor... Eşimin ilk defa ağladığına şahit oldum :) Beni düşünmeyin zaten utanmasam bağırarak ağlayacaktım :))) Bir hikaye bu kadar mı içten işlenir, film kalitesi bu kadar mı Avrupa standartlarının bile üzerinde olur...
Oyuncular bu kadar mı sahici olur... Bu film Oscar'da hiç bir ödül alamazsa artık Oscar ödüllerine olan itimatımı kesinlikle yitirebilirim... Herkesin mutlaka görmesi gereken,gitmesi gereken bir film... Benim için en iyi 10 Türk Filmi sıralamasına adını kazıyarak girdi... Hakikaten uzun zamandır bir filmden bu kadar keyif alarak bu kadar katıla katıla ağlayarak izlememiştim... Ayrıca bir Merilyn Monroe sahnesi vardı ki beni kalbimden vurdu :) Filme ayrı bir değer kattı... Uzun lafın kısası AYLA kurgusu,hikayesi,kalitesi ve oyuncu kadrosu ile gidilmesi görülmesi ve ödüllendirilmesi gereken bir film...
KÖY KÖY İZMİR :)))
İnsanlarda hep bir geçmişe dönme eğilimi vardır ya bu aralar bize de bu oluyor galiba... Hep bir köy yaşamına özenir olduk... Toprakla uğraşabileceğimiz,bir şeyler ekip kendi emeğimizi toplayabileceğimiz, toprağın yağmur sonrası kokusunu içimize çekebileceğimiz bir ev ne güzel olurdu değil mi :) Biz bu köy gezme işini baya ciddiye aldık :)) Hatta ben abartıp İzmir köylerinin bir listesini çıkardım:)))) Ama bu köyler bu kadar araştırmayı hakikaten hak ediyor:)
Bu hafta Bademler köyüne gittik;
Bir köy
düşünün ki tiyatrosu olsun ama camisi olmasın, üstelik 1930’lardan beri oyunlar
sahneleyen tiyatrosunun tüm oyuncuları da köylülerden oluşsun; 76 yıllık bir
kütüphanesi olduğu gibi bir de oyuncak müzesi olsun; bakkalında, berberinde
Deniz Gezmiş’in, Albert Einstein’ın resimleri, sözleri asılı olsun; ambalaj
atıkları ayrıştırılarak toplansın, altyapı sorunu olmasın; herkes okuma yazma
bilsin ve hiç kimse suç işlemesin; köylüler kendi aralarında sahne
tekniklerini, oyunları tartışsın, edebiyat ve felsefe üzerine konuşsun ama bir
yandan da tarlasında ekip, biçsin.
Gerçekten bu özellikleri çok güzel fakat keşke o köy dokusunu hiç bozulmasaymış... Araya villalar dikilip o köy evi olgusunu ziyan edilmeseymiş... Çoook daha güzel bir köy olurmuş... Köye girerken ne kadar güzelll diye çığlıklar atarken gittikçe artan villa sayılarını görünce burayı da istila etmişler dedim içimden... Umut ediyorum ki kendini bu kadar geliştirmiş sanatçı ruhlu köy insanı bu yozlaşmaya daha fazla izin vermez ve köyün dokusu bozulmaz...Gidin görün efendim kesin tavsiyemdir;)
25 Ekim 2017 Çarşamba
GÜZEL YAZI YAZANIN KALEMİNDEN ÖPERİM:)
Malum bir internet gazetesinde çalışıyorum...
Ve o gazetenin duayen bir ismi var sevgili Mehmet Karabel:) Bir insan bu kadar nazik bu kadar naif olabilir mi? diye düşünüyor insan onunla sohbet ederken... Kendisi bu gazete için büyük bir şans bence... İnsan ilişkileri kuvvetli ve lafını korkusuzca gediğine koyacak kadar da cesaretli yazılarında... Bilmem kaç gazetede genel yayın yönetmenliği yapmış, benim yaşım kadar yazı yazmış bir insanı ne övecek ne de eleştiri yapacak had ve tecrübeye sahip değilim :) Ama onu çok seviyorum öyle alçak gönüllü bir adam ki benim yazımı kendi köşe yazısına taşıyacak kadar ve yazmaya devam etmemi rica edecek kadar da yüce gönüllü:)
Geçenlerde Atatürk ile ilgili bir hikayeyi paylaşmıştı köşe yazısında hikayede Atatürk Latife hanımın yazmış olduğu bir nota yüzünden kalemini öpmüş ve ona duygularını belli etmişti :) Çok etkilendim 'kalemini öpmek ' deyiminden...
Blog yazmaya başlarken ilk yazımda belirttiğim gibi kimse okusun diye değil... Benim için bir nevi günlük gibi... Yanımda taşıdığım küçük not defterim gibi... İçimden geldiğince duygularımı katarak ve elimden geldiğince insanları sıkmayıp akıcı bir yazı kullanarak yazmaya gayret ediyorum... Çevremde bu konuda beni yüreklendiren ve devam etmemi rica eden çok kişi var... Ayrıca acımasızca eleştiren 2 kız kardeşim var :) Ben kaç yazı sildim onlar yüzünden bir bilseniz :) Herkesle paylaşmıyorum bu yazıları bir çoğu kendi hayatımın parçası çünkü... Denk gelenler okuyorlar sanırım :) arada şaşırılacak kadar okunduğunu fark ediyorum:) Bu beni mutlu ediyor... İlerde belki bir deneme şeklinde sadece buradakileri değil diğer yazdıklarımı da toparlayıp bir kitap yazabilirim... Kitap yazmak için tabi ki 40 fırın ekmeği yemem gerek biliyorum ama en azından çabalıyorum :)
Kötü yazı örnekleri görüyorum bazı bloglarda :) 'İçinden gelerek yazmak' Türkçe'yi katledip aklına gelen her saçma şeyi muhteşem bir hikaye gibi paylaşmak değildir arkadaşlar:) Yerinizde olsam bu yazıları paylaşmadan önce kitap okuyan ve okuduğunu anlayabilecek kapasitede insanlara okutur fikirlerini alırdım :) Zira siz okuduklarınızı pek anlamıyorsunuz kanımca :)))
Sonsöz: Güzel Yazı Yazanın Kaleminden Öperim ;)
23 Ekim 2017 Pazartesi
ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA :)
Güzel İzmir :)
Taşı toprağı altın şehir İstanbul'dur ya :) İzmir şehir değil şiirdir :)
İstanbul'u çok özledim... Hafta sonu kardeşim Galata kulesinden fotoğraflar attı içim gitti...
Ki önümüzdeki ay İstanbul'a gelme ihtimalim çok yüksek...
Tüm bu özleme rağmen bana İstanbul mu? İzmir mi? derseniz:) Kesinlikle İzmir derim :)
Öyle güzel ki inci tanesi gibi:) Her gittiğimiz yer ayrı bir güzellik:) Deniz mevsimi hala devam etmesine rağmen biz artık gitmiyoruz denize plaja:)
Buna hava atmak mı dersiniz bilmiyorum ama sıkıldık :) Daha ana arterler yerine köyleri keşfedilmemiş yerleri görmek istiyoruz :)
Bu hafta sonu da öyle yaptık :) İzmir Belediye'lerinin en çok takdir ettiğim özelliği kadınlara kendi emekleri ile kendi paralarını kazanma şansı veriyorlar... Gencecik kızlar, yaşlı teyzeler el emeklerini bu ilçelerin belli yerlerinde kurulan el emeği ve kadın pazarlarında satışa sunuyorlar...
Bahçelerinden topladıkları meyvelerle reçel, kurabiyeler,tatlılar, otlarıyla börekler, şifalı çaylar, ekmekler, el oyaları ile fularlar,masa örtüleri aklınıza gelebilecek el emeği göz nuru ne varsa bu pazarlarda satıyorlar... Böyle böyle güçleniyor İzmir'in kadınları... Köylü, kentli demeden sürekli destek veriliyor... Belediye Başkanları'nın da çoğu kadın... Tıpkı Urla Belediye Başkanı Sibel Uyar gibi:)
Urla...
Harika manzarası, denize nazır kahvaltısıyla huzur dolu bir yerdir... Öyle güzel yerleri var ki Urla'nın anlatmak için daha çok yazacağım:) Yeni keşiflerimizden birisi de Barbaros Köyü...
Bu köyde her haziran ayında tarlalardaki ürünleri korumak için kullanılan tarla korkuluklarının festivali yapılıyor. Tarla korkuluğunun yöresel ifadesinin 'Oyuk' olması nedeniyle festival, 'Barbaros Oyuk Festivali' olarak geçiyor. Bu köyde lokantalar yok :) Çatkapı evleri var :) Köy evinin kapısını çalıyorsun ve kendi akşama ne pişirdiyse bir tabağını sembolik bir ücretle seninle paylaşıyor:) Köy evinde köy sofrasında oturup lezzetli yemekleri tadabiliyor, aynı zamanda sıcak köy insanın güzel muhabbetine hasıl oluyorsunuz...
Barbaros Köyü sokaklarında korkuluklar tarla korumanın ötesinde sokak süsü olarak kullanılmış tüm sokakları çeşitli temaları canlandıran oyuklarla süslenmiş:)
Ayrıca bahçe düzenleme ve en güzel oyuk için bir yarışma yapılıyor festival zamanı:) Bu sene bir çok festivale gitmeme rağmen Oyuk Festivalini görmek nasip olmadı kısmetse seneye ;)
Öyle şirin öyle minicik bir yer ki :) Bence gidilip görülmeye, o samimi insanların 1 tabak yemeklerini paylaşmaya değer...
19 Ekim 2017 Perşembe
TOPLUMSAL'ZAYIFLAMA' YAPTIRIMI
Sabah duydum kötü haberi...Güzeller güzeli Özge Şeker yanlış kişiler tarafından 'Tüp Mide Ameliyatı' adı altında kesilip, biçilip hayatından edilmiş... En güzel çağında... Sevdiği insanla hayatını birleştirmeye çeyrek kala... Belki incecik kuğu gibi bir gelin olabilmek umuduyla, belki etrafında gördüğü iyi örneklere özenerek...
Artık toplum olarak o kadar yozlaştık, o kadar acımasızlaştık ki insanları bu yöntemlere siz itiyorsunuz biliyor musunuz??? Size diyorum size!!! Hiç bir kusur bulamayınca insanlara kilolarıyla saldıran, ayy bu yaz da bu kadar kilo verdim aman da pek fitim diye teşhir fotoğrafları çekip sosyal medyalarda paylaşan, kimseleri beğenmeyen, kimseyi olduğu gibi kusurlarıyla güzel göremeyen, eli yüzü düzgün bir adamla ya da güzel bir kadınla birlikteyse gözlerine inanamayan, bu kiloyla nasıl kabul etti bunu diye onu iyi güzel hiç bir şeye layık göremeyen, kilolu insan 2. sınıf insandır zihniyetinde olan,en çok ben zayıfım, en güzel ben zayıfladım hastalığına kapılan zavallılar sözüm size!!! Daha çocukluk çağında başlıyor zehriniz! Minicik çocuklara 'ötekileştirmeyi' 'etiketlemeyi' öğretiyorsunuz!!! 'o şişman çocuk mu?' ' Ayy o şişko mu?' ' Allahım kıza bak bu kiloyla pesss' ağzınızdan zehir saçıyorsunuz zehir!!!! 'ay kilo mu aldın sen??? 'Ayy zayıfla hemen zayıfla' Siz böyle olmasanız 78 kilo bir kız neden bıçak altına yatsındı ki???
Kime göre fit??? Neye göre şişman??? Ölçüsü nedir??? Bir standardı mı vardır??? Siz beğenmeyince biz güzel olamıyor muyuz???!!!! Ben doğduğumdan beri hiç zayıf olmadım en az balık etli, en fazla morbid obez olarak devam ettim yaşamıma... BEN KİLOLUYKEN DE ÇOK GÜZEL BİR KADINDIM!!! BEN KİLOLUYKEN DE ALIMLI BİR KADINDIM!!! Ama sağlıklı değildim! Hem ruhsal açıdan hem de bedenen sıkıntılar yaşıyordum... Ruhsal olarak çöküntüler yaşadım ve kiloyu bir aşağılama aracı olarak kullananlar tarafından çok fazla incitildim... O sonsuz öz güvenim bile engel olamadı bu yıpranmışlıklara... Beden olarak yaşlı hissediyordum kendimi... Yaşam alanım kısıtlanmış gibi hissediyordum... Koşup hızlı hareketler yapıca,merdiven çıkınca,uzun yürüyüşler sırasında tıkanıyordum... Siz salıncağa binmek isteyip sığamamanın bile insana ne kadar acı verdiğini bilir misiniz??? :) Bilemezsiniz:) Umarım çocuklarınız da bilmesin... Çok denedim diyet yapmayı... Yapamayınca kendimi 'İSTİKRARSIZ' ilan ettim... Belki psikolojim buna hazır değildi, belki yardım istediğim insanlar beni anlayamadı yeterince motive edemedi bilmiyorum... Ama yapamadım işte... Olmadı... 15 kilo veriyor, sonra bir üzüntü,bir moral bozukluğu 16 kg geri alıyordum... Benim ki obezite değil 'DUYGUSAL AÇLIK'tı...
Tüm bu üzüntüleri yaşarken bir gün facebookta eski bir arkadaşımın son halini gördüm...İNANAMADIM!!! o kilolu kadının yarısı bile kalmamış tüp mide ameliyatı olup incecik olmuştu ... Nasıl ??? dedim kendi kendime... Yapılabilir mi? Bu kadar sağlıklı olunabilir mi??? E yıllarca bize gösterilen Ozan Orhon nolacak?? Midesi delindi tekrar kilo aldı ölümlerden döndü???
Araştırmalarım başladı.... En ince ayrıntısına kadar, doktorun ameliyat ettiği bir sürü hasta ile iletişime geçerek, en çok ameliyat risklerini araştırarak geçirdim hayatımın uzun bir dönemini... Tehlikeli ve aynı zamanda pahalı bir ameliyattı... Defalarca ameliyatın nasıl yapıldığını bile izledim.. Ameliyat sonrası nasıl beslenmem gerektiğini, nelerin yanlış olduğunu neredeyse ezberledim... Kararımı verdim BEN TÜP MİDE AMELİYATI OLACAĞIM dedim:)
Ameliyat çok başarılı geçti... Sonraki takip süreci de oldukça sıkıydı... 21 gün sıvı diyeti yaptım :) Dile kolay 21 gün:) Hızla kilo vermeye başladım her ay bir dünya kan tahlili ve ultrason filmi çektiriyordum... Nitekim 45 kilo verdim:) Verdiğim her 10 kiloyu beni aşağılayan kişilere hediye ettim:) 3. yılıma girdim... Çok şükür sağlıklıyım... Hala 6 ayda bir tüm tahlillerimi tekrarlıyorum...
Şimdi gelelim tüp mide ölümlerine... Her zaman söylediğim bir şey var önümüzdeki 5 yıl içerisinde her 5 insandan 3'ü tüp mideli olacak... Çünkü bu artık bir hastalık ya da tedavi yöntemi değil bu artık bir 'SEKTÖR'... 2 yıl önce mezun olmuş, tüp mide ameliyatını derslerde okumuş ya da asla uzmanlık alanı olmadığın halde sırf tatlı gelen para uğruna bu ameliyatı yapan DOKTOR adı altında KASAPLAR insanların umutlarını ve paralarını sömürerek canlarına kast ediyorlar!! Bu ameliyatın yapılması için gereken teçhizat bile sadece 11.000 TL iken insanları 4.000 TL'ye ameliyat ederiz biz sizi diye pazarlıklara girişiyorlar... İnsan hayatı onlar için çok önemli değil... Doktor Asistanı adı altındaki PAZARLAMACILARIYLA sosyal medyada, obezite gruplarında ameliyat olmak isteyen hevesli insanları resmen avlamaya çalışıyorlar...Sonuç UZUN YOĞUN BAKIM SÜREÇLERİ, Sonuç ÖLÜM!
Bu süreci en ince ayrıntısına kadar yaşamış bir tüp mideli olarak rica ediyorum... Bilinçsizce bu yola atmayın kendinizi, 3 kuruş az para vereceğim diye kendi canınıza kast etmeyin... Geride kalanları da kendinizi de felakete sürüklemeyin...
SonSöz: TÜP MİDE ÖLDÜRMEZ CEHALET ÖLDÜRÜR!
Bu süreci en ince ayrıntısına kadar yaşamış bir tüp mideli olarak rica ediyorum... Bilinçsizce bu yola atmayın kendinizi, 3 kuruş az para vereceğim diye kendi canınıza kast etmeyin... Geride kalanları da kendinizi de felakete sürüklemeyin...
SonSöz: TÜP MİDE ÖLDÜRMEZ CEHALET ÖLDÜRÜR!
13 Ekim 2017 Cuma
YOLCULUK...
İster vur ister okşa
İster tut ister yolla
İster sev ister zorla
Ben böyleyim...
Radyoda Ayten Alpman'ın güzel sesinden dinleyerek, hatta bağıra çağıra eşlik ederek Bursa'dan izmir yoluna girdik...
Bursa...Bu cümleyi kurmadan geçemeyeceğim Yeşil Bursa sadece camilerdeki çinilerde kalmış... O kadar betonarme öylesine üst üste bir şehir kurmuşlar ki yazık gerçekten çok çok yazık... Tabi ki doğa yapısı bozulmayan yerler de var Mudanya, Tirilye gibi... Ama genel itibariyle şehir merkezi tam bir beton yığını... Gerçi her yerini gördük diyemem Bursa'nın, havaların durumuna göre bir hafta sonu gidip dolu dolu gezmeyi planlıyoruz...
Her şey bir yana tarihi dokusu muhteşem... Ulucami,Yeşil türbe,Osman ve Orhan Gazi türbeleri,Tophane,Koza han, İpek Han,Mudanya,Tirilye inanılmaz etkileyici yerler... Tüm bu güzelliklere rağmen keşke Bursa'nın yeşiline kıymasaydınız diyorum...
Uzun yolculukları çok seviyorum :) Eşimle hayata dair konuşmayı,onun tecrübelerini, maceralarını dinlemek, uzun uzun sohbet etmek... Yeri geldiğinde onu eleştirmek, yeri geldiğinde öz eleştiri yapmak beni gün be gün daha büyütüyor ve daha olgunlaştırıyor... Hayata bakış açımı değiştiriyor... Ben onun penceresinden bakıyorum o da benim penceremden...
Ama asla sıkıcı değil,tam tersi kahkalarla, bazen çocukça, bazen inceden laf sokarak :) bazen derin bir sevgiyle sadece birbirimize bakarak...
Şarkı bittiğinde uzak yollardan gelmiş gibi hissettim kendimi... Her kilometre biraz daha içime yolculuk gibi geldi bana...
sonra düşündüm... Her insan kendi gibi olsaydı aslında... kimsenin kimseye bir şeyleri ispat etme çabası olmasaydı... Sevildiğini, toplum tarafından kabul gördüğünü insanların gözüne gözüne sokmasaydı keşke...Bazen paylaşım işini bende abartıp bir frenliyorum :)) Ama benim ki daha çok içime sığdıramadığım mutluluğu dışa vurmak gibi :) Görmemişin kocası olmuş modunda değil :)))))))) Umudunuzu asla kaybetmeyin sizin de yarınız bir yerlerde bekliyor mesajı veren umut veren paylaşımlar...
Uzun zamandır görüşmediğim,sadece sosyal medyada ekli olan insanlar bile bana 'çok seviniyorum mutluluğunu görünce, ne kadar güçlü bir kadınsın, mutluluğu o kadar hak ediyorsun ki idolümsün' diyen insanlar beni öyle mutlu ediyor ki :) Hepsi için ayrı ayrı dua ediyorum... Dilerim Allah herkesin karşısına hak ettiği insanı çıkarır ver herkes evinde yuvasında mutlu olur...
Sıkıntılar yaşamadan, can acımadan kolay olmuyor iyi bir psikolojiye gelmek...Bazı eski paylaşımlarıma ve resimlerime bakıp acımasızca eleştriyorum kendimi... Kim bilir ne yaşadım da bunu paylaşma gereği duydum Allah aşkına diyorum çoğu zaman:))) Hatta o halime kızdığım kendimi ne kadar zavallı ve acınası savaşlara sokmuşum dediğim bile oldu...
Ama yaşadığım hiç bir şeyden pişman olmadım en kötüsünden bile... Hepsi bir ders verdi hepsi bir değer kattı bana..Şu an ne istediğini bilen kendi ayakları üzerinde sapa sağlam duran, kocasının karşısında bile kuralları ve prensipleri olan,kendini önemseyen ve kendi kıymetini anlayan bir kadın olarak asla acıtasyonlar yapıp 'allahım bütün dertler beni buluyor' ' acılar içinde doğmuşum' 'acıların çocuğu, gözyaşının kadınıyım' modunda hiç olmadım... Acı yaşamadığımdan değil... Acıyı nasıl karşıladığımdan kaynaklıydı bu...
Daldan dala bir yazı içimi döker gibi...İçimden geldiği gibi... Yolumuz uzun yolculuk çetin kara bulutlar karşımızda ama arasında hep bir güneş var... Bana umudun resmini yapabilir misin Abidin? :) Yok yapamam ama çekerim ;)
5 Ekim 2017 Perşembe
Panjuru Hazırladım Bir Penceresi Eksik
Hayat yolu çetin, Hayat yolu engebeli...
Kalbin dikiz aynasından bakmadan ilerlemek zor...
Eskiye dönüp baktığımda tek özlemim çocukluğum umarsız telaşsız bol kahkahalı çocukluğum... Masallardaki 3 dilek hakkını bana verseler mesela, ilk çocukluğumu çocuğuma vermek isterdim...
Pazar sabahları mahalleye gelen dönme dolaptaki kırmızı koltuğu...
Dedemle balık halinden yoğurt kovasına koyup yüzdürdüğümüz balığımı..
Amcamın jole yerine kullandığı limonun saçlarındaki kokusunu :)
Her akşam babamın getirdiği tadelle'nin tadını...
Mahallede tek videosu olan Fatma teyzenin evine Küçük Emrah izlemeye giden annem ve babanemin ıslak mendillerini :)
Ben ölür de gidersem sen bu ellerde ne yaparsın diye yanık yanık türküler söyleyip beni 5 yaşımda hıçkıra hıçkıra ağlatan Dedemi :)
Akşam kapı çaldığında sırasıyla önce dedem, 2 amcam ve son durak babamın sevgi dolu kucaklamalarını...
Cuma günleri balkonda yolunu gözlediğim yengem ve ablamın gelişinden duyduğum heyecanı...
Bol kahkahalı kalabalık bayram sofralarımızı...
Yeni evimize taşındığımızda annemin ben üşümeyeyim diye ellerimi ovuşturup etrafıma sardığı yeşil battaniyeyi...
Ve çocukluğum dediğimde aklıma gelen beni gülümseten, kalbimi sevgiyle dolduran her ne varsa her zerresini oğluma vermek isterdim...
Öyle naif öyle kırılgan ki onun güzel kalbi yaşından büyük 1.82 boyu ile o çok erken büyümek zorunda kalan minicik bir çocuk hala... Benim kalbimin vazgeçilmezi... Hani derler ya insan tahtını yapıyor da bahtını yapamıyor diye... Bende düşlerimde ona bahçeli cennet gibi bir yuva çizdim...
Nereden baksan Panjuru Hazırladım Bir Penceresi Eksik...Ha gayret ;)
HEMŞERİM MEMLEKET NİRE??? BU DÜNYA BENİM MEMLEKET;)
Son günlerde ülkenin gidişatı, eğitim sisteminin yap boz tahtasına dönüşmesi, ülkemde mülteci gibi yaşamam kafamı çevirdiğim her yerde Suriyeli görmek artık iyiden iyiye sinirlerimi bozmaya başladı... 'Nereye gezmeye gitsek? Nereye tatile gitsek?' demeyi bırakıp 'YURT DIŞINDA YAŞABİLİR MİYİZ?' i konuşmaya başladık... Evet yerini, yurdunu, vatanını, sevdiklerini, anılarını geride bırakıp gurbete gitmek çok zor... Ama geleceği düşününce, gidişatı düşününce senin çocuğunun seviyesinden düşük çocukların bile yurt dışında üst düzey eğitim gördüğünü düşününce insan kafasını ellerinin arasına alıp düşünmüyor değil...
Çok yakın bir arkadaşım yaklaşık 1 ay önce Amsterdam'a yerleşti... Küçük bir kızı var 1 yaşında... Neden diye sormadım :) Nasıl oldu dedim :))) En çok kızım için denemek istedim yoksa gurbetlik zor işler... Biz o kadar itilip kakılmaya alışmışız ki Türkiye'de, burada insanlara yapılan iyi muamele bile zoruma gidiyor neden bizde yok diye sürekli sorguluyorum.. En basiti geçen karşıdan karşıya geçecektim koca yolcu otobüsü durdu bir tuhaf oldum ağlayacaktım...Eşimin şirketi bize 2 ay yaşayabileceğimiz bir ev temin etti... Kaldı 1 ayımız... Malum burada Ağaoğlu yok :) ev bulmak o kadar kolay olmuyor yani...Çünkü her yer yeşillik, her yer yaşam alanı insanlar doğaya tecavüz etmemişler, doğanın izin verdiği kadarına ev yapmışlar... Düşün ki ot, uyuşturucu, içki her şey serbest ama suç oranı diye bir şey yok... Umarım kızım burada daha iyi şartlarda büyür dedi...
O kadar üzüldüm ki... İnsanları ne hale getirdiler vatanım milletim diye can verenler aman çocuğum kendini kurtarsın telaşına düştü :( Bunu asla vatanını sevmemekle, milliyetçi olmamakla ya da 'istemiyorsanız çekin gidin kardeşim' gibi argo bir yaklaşımla yargılayamazsınız...
Canım istanbul'um öyle çok seviyorum ki o şehri... Ama her gittiğimde ağlayarak uzaklaşmak istiyorum... Keşke İstanbul'da son 20 yılda gelenler süpürülüp alınsa... Keşke o sakin, o narin, o naif haliyle kalsa İstanbul'um...
İzmir'de yaşamayı belki de bu yüzden çok seviyorum... İnsanlar o kadar çok sahipleniyor öyle sarıp sarmalıyor ki şehrini... Gururla bahsediyor her yerde büyük harfle yazıyorlar İZMİR'LİYİZ diye :) Otobüse biniyorsun girişinde okullarda tahta üstüne asılan çerçeveler gibi kocaman Türk bayrağı, yanında Atatürk, yanında K. Atatürk imzası :) Alsancak'ta, Kıbrıs Şehitleri'nde müzik yapan çocuklar, Kordon da gitar çalan gençler bir anda bir tuttururlar İzmir Marşı :))) Millet hiç çekinmeden bağıra çağıra söyleyerek eşlik eder... Buraya da geldiler ne yazık ki... Burayı da mahfetmelerine az kaldı... Çok korkuyorum İzmir'de bir gün İstanbul gibi olur diye... Bunca güzelliğe kıyamıyorum çünkü... Burada hayat var, insan nefes aldığını anlıyor... Gecenin köründe kadın birasını fıstığını alıp sahilde keyif yapabiliyor... Benim bile bazen yuh artık dediğim şortlar giyiyor kadınlar ama kimse benim gibi bakıp yuh demiyor:))) Kızlı erkekli deyimi yok burada :))) Söyleyeni döverler:))) Kız ve erkek öğrencilere ev de veriliyor burada:) Kimse kapılarına kamera takmıyor kim girip çıkıyor diye :) Adım başı bir hayır için lokma dağıtılır burada:))) Yolda olmadık bir yerde durup koşa koşa lokma almışlığımız bile oldu :)))) Öyle lezzetli gelir ki o lokmalar :))) Aslında İzmir üzerine ayrı bir yazı yazmak istiyordum ben :)) O yüzden şimdilik lafımı balla değil Gavur İzmir'le kesiyorum :)))
Hafta sonu Bursa, sonra Eskişehir, sonra Kapadokya, Sonra, Çanakkale sonra Gap turu, sonra Karadeniz :))) Yaza kadar daha çok gidilecek yer var :)))) Ne diyor Barış abim 'Yani anlamadım hemşerim senin esas memleket nireee??? Bu dünya benim memleket ;)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)