27 Eylül 2017 Çarşamba

#KOCAMADOKUNMA


Son dönemlerin manşet konusu :))))

Aldatmak ve Aldatılmak özellikle kadınların daha sık yaşadığı, erkek adamdır kadın elinin kiridir sen aldırma affet diye kadının duruma alıştırıldığı acınası mefhum...
Nedendir bilinmez böyle durumlarda hep kadından bir özveri bir erdem beklenir... Ya çocuğu uğruna, ya hayat standartlarını kaybetmemek uğruna hep affedilir o erkekler...

Erkekler aldatıldığında asla bu ihtimaller yaşanmaz...
Neden bir erkek bu kadar rahat aldatır hiç düşündünüz mü???
Sünnetinde bile düğün yapılan, göster bakayım amcalara diye akşama kadar pipisi ortalıkta gezen, annesi tarafında ağamsın paşamsın diye yetiştirilen bir dediği ikiletilmeyen erkek kendini dünyanın 7. harikası sanır da ondan :)

Aslında ileride oğullarımızın bir kadına nasıl davranacağını da bizler belirliyoruz.. Hani hep bir kadının canını başka bir kadın yakar derler ya o misal...

Konuya gelince #KOCAMADOKUNMA nedir yaa????

Çocuk mu bu??? çocuğuma dokunma taciz etme der gibi... Koca adamdan bahsediyoruz ey faniler...
Tamam çevremizde kötü niyetli erkekler ve kadınlar olabilir ve hatta bunu alışkanlık haline dahi getirmiş olabilirler... Geçmişte yaşadıkları ruhsal buhranlar, eksik yaşanmışlıklar, sevgisizlikler, aile içi şiddet, belki küçükken uğradığı bir taciz , gereksiz para hırsları, kendi mutsuzluklarını çevrelerine bulaştırma hastalığının pençesinde olanlar var inkar etmiyor ve asla koruyup kollamıyorum...
Ama neden bu konu sadece kadınlara mal ediliyor... Neden herkes o kadınlara tu kaka yaparken bu erkekler 'kadın ayartmış işte' denilip yıkanıp paklanıyor???
Bu adamların gözü dört dönmese, bu duruma oldukça açık bir mideleri ve bünyeleri olmasa kadın ona ne yapabilir ki??? En fazla taciz eder adam açık olup İSTEMEDİĞİNİ söyler ve olay biter...

Günümüzde  'Evli ve Mutsuz' etiketinin altına saklanan o kadar zavallı ve korkak erkek var ki... bunlar birleşse yemin ederim koca bir koloni kurabilirler... Uzaklara dalan nemli gözler için için çekilen sigaralar 'ahhh uzun hikaye'ler...

Aileler de bu konuda sonuna kadar suçlu... Bir an evvel ölmeden torun sevelim mürüvet görelim diye karakteri ve kişiliği oturmadan kendi ayakları üzerinde duramayan çocuklarını acilen evlendirip sonrasinda en acilinden torun beklentisi ile çiftleri birbirlerini tanıma şansı vermeden sırtlarına hayallerinden oluşan sorumluluklar yüklüyorlar....

Sonrasinda evde 'henüz taşıyamayacağı' sorumluluklardan bıkan erkek tüm yükü kadının sırtına yüklediği gibi kendini dışarı atıp farklı insanlarla farklı beklentiler içine giriyor...

Hikâyenin devami malum... Kalbi kırık kadınlar... Ortada kalan çocuklar... Dağılan aileler....

Son Söz: Eğer evlendiğin kadınla bir ömür geçirebilecek kadar sevmiyorsan, evliliğin evcilik oyunu olmadığının farkındalığına henüz erişememişsen, gözün hep dışarıda olacaksa, daha o ergen ruhunu ehlileştiremediysen LÜTFEN!!!
#KADINADOKUNMA






22 Eylül 2017 Cuma

Şeyma Subaşı'ndan geliyor Ünzile kaç koyun ediyor?


           
Günlerdir ben takip etmiyorum tanımıyorum diyen insanların bile sanki bir dünya kupası heyecanı ile takip ettiği muhteşem(!) düğün... En ince ayrıntısıyla, dur durak vermeden, mahrem özel bilmeden binlerce video, resim ve paylaşımlarla önümüze serilen 'kusursuz hayat'... 

          Derdim Şeyma Subaşı değil... Derdim bu tarz kızlara özenerek çalışmadan, okumadan,emek vermeden, alın teri akıtmadan bir anda para şöhret ve zenginliğe kavuşmak uğruna kendilerini babaları yaşında adamların önüne sermiş zavallı genç kızlar...

           Bizler ki kızlarımız okusun cehaletin pençelerinden kurtulsun diye altındaki yatağı satıp çoluk çoğunu okutan bir milletken nasıl buralara geldik???... Kimler bizi buralara sürükledi???

Kulağıma inceden bir Sezen Aksu sesi geliyor...

Yağmuru kim döküyor 
Ünzile kaç koyun ediyor
Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor...

            Bunca çocuk gelinimiz varken, eğitim sistemimiz hallaç pamuğuna dönmüşken, çocuklarımızın okuması için kolaylıklar sunulacağına önlerine aşmaları gereken dağlar koyuyorken, insanlar gelecek ve ülke gidişatı adına umutlarını yitirmişken kızlarımızın ünzile olmak yerine Şeyma Subaşı olmayı tercih etmeleri çok da şaşırtıcı olmasa gerek... 

Çok acıdır ki bu artık ahlaksızlık, itibarsızlık, gurursuzluk olarak değil genç kızlarımızın karşısında çıkan 'tepmemeleri gereken büyük bir kısmet' olarak lanse edilmektedir... Küçücük kızlar bol paralı rahat yaşamlar uğruna 'sözde modernlik' adı altında bedenlerini, ruhlarını, haysiyet ve şereflerini bu yaşlı ve zengin kurtlara 'kiraya 'vermektedirler... Annesinin babasının koşulsuz sevgisi yerine limitsiz parası olan ve para cahili anneler tarafından büyütülen gayrı meşru çocuklar... Yarının geleceği olarak sayılmaktadır...

Olanlar oldu... Binlerce cümle yazsak, kınım kınım kınasak, ayıplayıp tüüü senin yüzüne desek bunlar değişecek mi? Hayır...

O zaman bize düşen ???

      Biz kızlarımıza kendi ayakları üzerinde durmalarını, hiç bir erkeğin onların 'sahibi' olmalarına izin vermemelerini, önemli olanın para değil onurlu ve ahlaklı bir yaşam olduğunu... Başkalarının göz yaşlarına sebep olmaktansa dik durup arkaya bakmadan gidebilmeyi, rüya gibi bir hayata özenip gururunu bu uğurda yerlere atmak yerine onuru ve gururu ile kendi mesleğini edinmesini... Ne pahasına olursa olsun zengin kocanın peşine düşüp kendini aşağılatmamasını... Önemli olanın Zengin koca değil şerefli, itibarlı ve haysiyetli bir adamla hayatını birleştirip iç huzur ve mutlulukla yaşamanın önemli olduğunu öğreteceğiz…
Sonsöz: Kızlarımız ne Ünzile olsun ne Şeyma Subaşı…  

         


20 Eylül 2017 Çarşamba

ZALIMSIN EYYY ZAMAN:))

   Ne uzun zaman değil mi :) göz aç kapat 1 yıl... Başka bir şehirde, başka bir işte,başka bir adamla,bambaşka bir hayat... İçim öyle dolu ki :) Eskileri okudum biraz :) her sene beğenmez ya insan kendini baktım ve üstüne bir tuğla daha koymuşum dedim :) İlk zayıfladığım zamanlar her gün tartıya çıkıp kilo verdiğimi gördükçe aferin benim kızıma diye bacağıma şaplak atardım :))) Onun gibi bir şey ;)
     Böyle bir duruldum... Kendi içime döndüm... Ne kendimi ne geçmişi sorgulamadım çünkü gereken tüm cevapları bulmadan hiç bir şeye adım atmamıştım... Artık tüm sorularımın cevabı vardı... Rahattım, mutluydum, yaralarım geçmişti, çok seviyor seviliyordum...
     Güven duygusu çok başka bir şey :) Daha önce hiç yemediğin bir meyveyi ilk kez tadar gibi :)))) Önce suratını buruşturup sonra tadının güzel olduğunu anlayınca mutlu olan bebekler gibi :)
       Cesaret :))) Benim aldığım kararları benim yaptıklarımı herkes göze alamazdı... Bunu kendimi övmek için söylemiyorum:) Direkt kendimi överek gelişme bölümünü tamamlamak istiyorum :))))))
Evlilik tuhaf :))) Ama güzel :)) Bu tamamen karşında seni anlayan dinleyen adamla ve karakter yapısı ile ilgili :) Öyle ki hiç bir şey söylemeden yüz mimiklerimden ne demek istediğimi anlayan bir kocam var bu yüzden çok mutluyum:)))
        Korktum mu aslında korkmadım :) Hayatta hiç korkak davranmadım ben... Sadece ayakları yere basan ve inandığım kararlar aldım... Ayrıca bu hayatta Allah'tan başka sahibim olmadı benim... Kocam bile benim sahibim değil ben onun bir parçasıyım o da benim bir parçam... Bir gün koparsak (ki Allah korusun) Yine yıkılmam :) yine devam ederim kaldığım nokta koyduğum yerden... Bu yüzden hiç bir yere sırtımı yaslayarak geçirmedim ben hep çalıştım hep didindim... Bir kadın bana göre ne olursa olsun hangi şartlarda yaşarsa yaşasın asla kendi ekonomik özgürlüğünden vazgeçmemeli mutlaka kendi parasını kazanmalıdır... Ki bir gün rüzgar ters yönden eserse ilk devrilen o olmasın... Hayat bana hep temkinli ve güçlü olmayı öğretti :) Çünkü anne olmak bunu gerektirirdi ;)

O kadar çok konu var ki aklımda kaybolan günlüğüme kavuşmuş kadar mutlu neşeli ve şımarık hissediyorum kendimi...
Yazımı bitirirken hayatttt seviyorum seni valla bak :))))))

BİR ÇİVİ HİKAYESİ

      Yeni evine taşınmıştı kadın... Didine didine tırnakları ile kazıya kazıya oğluşu ve kendine YUVA kurmuştu... Öyle fırtınalardan çıkmıştı ki gücü mecali kalmamıştı... Tüm güvendiklerinden kazık yemiş,en sevdikleri canını acıtmış, elini ver yukarı çekeceğim seni diyenler bile elini çekip onu boşluğa bırakmıştı... Ama onun bir çocuğu vardı ve boşluğa düşmek gibi bir lüksü yoktu... ikince el eşyaları ile birlikte kocaman bir tablo almıştı ruhunu dinlendiren yarısı renkli yarısı siyah beyaz tıpkı hayatı gibi...

Önce ölçtü duvarı sonra kurşun kalemlerle işaretler koydu çaktı çiviyi, tabloyu astı...
Ama tablo öyle ağırdı ki o çiviler onu taşıyamadı düştü...
tekrar ve daha büyük çiviler aldı bu sefer olacak dedi yine ölçtü yine işaretledi yine çaktı kolları acıdı tek başına o tabloyu taşımaktan bu seferde yamuk olmuştu çiviler :)
Sinirlendi hepsine çekiçle vurup düşürdü bir tanesi sabit kaldı ve yamuldu...
aldı tabloyu yatağının yanındaki duvara yasladı... Uzandı baktı baktı baktı ağlayıp uyudu...
Sonra sabah oldu duvardaki çivi hala duruyordu orada düşmemişti...
Akşam evine geldi koltuğuna uzandı gözü takıldı çiviye... Ucundan tutacak kimsem yok diye o çivi orada duruyor dedi ve o çiviyi yalnızlığı bildi...
Zaman geçti kadın yaralarını sarmaya kedini sevip saymaya başladı... Kimsenin cesaret edemediği her merdiveni koşarak çıktı... Merdivenleri çıktıkça karşısına ben çok güzel tablo asarım diyen adamlar çıktı ama şarkıda dediği gibi Kadın çerçeve değil resim arıyordu :) O çiviyi duvara çakmak çerçeveyi oturtmak kolaydı önemli olan içindeki resimdi....
Kadın kendisi ile olan her sorunu çözdükçe çevresinde kimseyle sorunu kalmamaya başladı :)
İyileştikçe her hastalıklı duygusunu daha derinden çözüyor kendini acımasızca eleştirebiliyordu...
Daha iyisi artık yaptığı her kötü hareketi neden yaptığını daha iyi anlıyordu... Hepsi etkiye tepkiydi... Canını acıtanların hep canını acıtmıştı... Zaman geçti... O köprülerin altından çoook sular geçti... İyileşti kadın kendine güveni geldi :) bir gün bir düğüne gitti... Bir adam merhaba dedi... Çokta etkileyici bir giriş değildi aslında :) Bir ilişki ihtimali dahi aklına gelmedi çünkü yanında 2 güzel kadınla gelmişti adam :))) Araya birileri girdi bir şekilde adam ulaştı kadına... Derdini anlattı... Sevgisini anlattı... Yaşadı gördü kadın... Anlattığından da fazlasıydı adam... Birbirlerinin varlığını bilmeden aynı gazetede yıllarca çalışmışlardı :) Yüzlerce ortak arkadaşları vardı :)) Kadının o kadar ağzı yanmıştı ki bir milyon kişiye sorup 100 popüler cevap aldı :p :)))) Herkes 'mükemmel bir insan'dedi o adam için... Bu nedenle bazı şeyler çabuk gelişti... Adam da kadın da ne istediğini açık bir biçimde ifade ediyordu istedikleri ikisinin de aynıydı:) Mutlu huzurlu bir yuva :)

İzmir kadın için dönüm noktasıydı:) hayata en büyük golünü İzmir'de attı kadın... O şehir kendine olan güvenini verdi ona... Hep isteğiydi o şehirde yaşamak :) Oğluyla konuşmuştu biraz para biriktirir İzmir'e taşınırız seneye demişlerdi :)) Şaka gibiydi ama 1 yıl erken gerçekleşecekti bu hayal... Hem de sevdiği ve ona çok kıymet veren bir adamla.. Hızla başladı ailelerle tanışıldı, istenme, yüzükler,evlenme teklifleri havada uçuştu... Bir gün o evi boşaltma zamanı gelmişti... Her şeyini yok pahasına sattı ya da ihtiyacı olanlara verdi... tüm eşya evden çıktı sadece çivi kaldı... Oraya takılı kaldı gözü çok ağladı... Adam geldi sıkı sıkı sarıldı kadına neden ağladığını sordu.. Kadın çiviyi gösterdi o benim yalnızlığım dedi.. Adam tek bir parmak darbesi ile çıkardı o çiviyi yerinden artık değil dedi:) Artık değil...